Başarılı Olmak ya da olmamak.
Kime göre. Var mı net bir mezura ölçecek. Boyumu mezura ile ölçerim ben. Çünkü
onu geçemem zaten. Sınırlarım var mı? var ama haddimi bilirim. Başkasının
alyuvarları gibi kanında gezmek istemem. Kanım bana yetmiyor. Rengi de değişti
zaten. Yeşil kanlar içinde bir kertenkele raylarda üç parça yatıyordu. Ben de
yattım raylara. Kanım yeşil olsun diye. Trenin sirenini duyuyorum. Burnum
kanadı heyecandan. Baktım kanım hala kırmızı. Kaçtım raylardan. Arkamdan bir
ton küfür tabi. Küfürleri balya balya bir ambara yükledim. Benzim döktüm üstüne
yakıcam. Bir psikopat geldi, burası sanki müze dedi. Hayran hayran balyaları
gezdi. Sanata saygım var. Yakamadım ama o benzini üstüne döktü kendini de yaktı
balyaları da. Bu kadar sanat bana bile çok fazla diye bağırıyordu. Yanığın
söndürmek için veterinerler geldi. Burada hayvan yok ki. Ne işiniz var dedim.
Boynuma tasmayı taktılar koydular kafese. Kafeste tek değildim ama yine
yalnızdım. Kafesi herksin görebileceği bir meydanda bir anıt heykelin kılıç tutan
elinden aşağı saldılar. Heykelin elindeki av gibi görünüyorduk. İşte geçek
özgürlük heykeli budur dedim. İnsanlığa
hizmet ediyorum diye çok mutluydum.
13 Eylül 2020
başarılı (6 dk.)
19 Temmuz 2020
kızgın (6dk.)
Dudaklarından
dökülen onca kızgın sözlere rağmen gözlerinde yeniden beraber olmamızı
istediğini görüyordum. Ne garip bir cesaret verici histir bu ve gizli bir haz
da var içinde hafif sadistçe. Benden alıp götürdükleri için mi onu deliler gibi
istiyor olamam rağmen anlamaz takılıyorum hala. Kalbim göğsümden çıkmış o şu
kapıdan girdiğinden beri. Ben ise beynim ile onu umursamaz görünmeyi nasıl
başarabiliyorum. O gittikten sonra yine kırık kalbimle baş başa kalacak olan
ben değil miyim ki. Beynimin oynadığı bu yanıltmalar ne kadar yordu şu aşka
susamış ruhumu. Prangalara bağlı olsaydı yüreğim de, ona doğru bu denli yine
fırlamasaydı. Ya fark ederse diye nasıl ödüm kopuyor. Hala ona aşığım diye
adeta korkudan titriyorum. Bilirse sanki bana işkence yapacakmış gibi geliyor
okşamasıyla, tebessümü ile. Zira ben onunla beraber iken, sadece ona
dokunabildiğim günler beslenebildim. Ve ayrılık dedikleri bende bir yalnızlık
orucu oldu aslında.
esrarengiz (6dk.)
Esrarengiz
bir adam gibi gelmişti herkese daha içeri girer girmez. Ama o kadar samimi bir
gülüşle tek tek herkesi gözlerine bakarak selamladı ki, çok çabuk yıktı tüm
önyargıları. Ama ben bunun bir aldatmaca olduğunu biliyordum ve ona hiç prim
vermeye niyetim yoktu. Sanırım onun gülümsemesine cevap vermeyerek bunu fazla
belli ettim ki, en son bakışları bende kaldı ve barmene dönüp benim içiyor
olduğum içkiyi göstererek aynısından dedi. Barmen bana baktı ve benden onay
istercesine gözlerimizle anlaştık. Adam buna anlam veremez şekilde tebessüm
etti ve başını öne eğerek mırıldandı; “ilkel bir kasabada ne beklersin ki?” Bu
söz barmene tokat gibi çarptı ve tam içkiyi önüne koyuyordu ki üstüne doğru
bilerek döktü ve alaylı tonda şöyle dedi; “ Pardon, ilkellik işte.” Yabancı
ufak yerlerin töre ve adetlerini bilmeden tüm karizmasını sıfırladı. Hem de
karizmasını tavan yapmaya çalışırken. Hep öyle olmaz mı zaten?
o an (6dk.)
O
an onun yerinde olsaydım diye düşündüm. Ne zor bir durum. Yok. Hayır. Ben onun
kadar sabırlı olamazdım sanırım. Bunca ağır hakarete rağmen nasıl bu kadar
dingin olmayı başarabiliyor. Onun dinginliğinden ona ben bile öfkeleniyordum.
Nerdeyse, “versene şunun ağzını payını” diye bir de ben çıkışmaya başlayacaktım
ona. Zira öyle bir teşebbüssüm olsa da beni de kala almazdı sanırım. Bu
karmaşık düşünceler içinde onun yerinden kalktığını gördüm ve sakince adama
yaklaştı. Adeta özür dileyecekmiş gibi bir ifade vardı vücut dilinde. Öfkeli
bağrışan birden sustu ve ne diyecek diye kibirlice bekler oldu. O dingin adam
paltosunun altından çıkardığı palaya benzer bıçağı sakince yandaki bankın üzerine
koydu ve şöyle seslendi; “şimdi seni dövücem. Çünkü kesip de kanın üzerimi
kirletsin istemiyorum.” Dingin adam kollarını sıvarken, kenarda duran palayı
gören kuru kabadayı, kendini gönüllüce dövülmeye bırakmış haldeydi.
namlu (6dk.)
Enseme
dayanmış olan namlu, sanki start atışı yapacak yeni başlayacak bir maratona.
Ölümüme saniyeler kala nasıl bir saçma bekleyiş ve bir umutla benzetiştir bu.
Hiç tanımadığım bir adam dizlerim üzerine beni çöktürmüş, cüzdanımı bile
istemeden namluyu enseme dayamış, hadi dua et diyor. Gel de sen et. Aklıma
sadece birazdan ilk kez koşacağım maratonun start atışını yapacağı geliyor. Tek
başıma koşacağım bir maraton. Yarış olmayan ama mecburen koşulacak bir maraton.
Kazandım mı kaybettim mi nasıl öğreneceğimi bilmediğim bir maraton. Kimler beni seyredecek, kimler beni
destekleyecek, kimler bana yuh çekecek koşarken bu mecburi maratonumu. Çek
tetiği çek, yüzünü görmediğim sonumun başlangıcı. Sen bunu görev bilmişsin
madem kendine biz de koşarız elbet gücümüz el verdiğince. Zaten bu atışı
bekledim tüm hayatım boyunca koşayım da adam olayım diye. Ama gelmedi o start
işte. Hadi ver start bilinmezliğe. Bir de orada izleyim kendimi, belki takdir
ederim kendimi bu sefer.