kanser etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kanser etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2021

Galoşlar

 


Galoşlar hala ayağımdaydı. Hastaneden çıkmış iki üç sokak öyle sessiz yürümüştüm. Oysa ne kadar umutluydum onun yaşayacağına dair. Ameliyata girerken asansörde elimi tutuyor ve bir daha beni göremeyecekmiş gibi bakıyordu. Ama bir yandan da üzülmeyeyim diye bu hazin vedasını bana belli etmemeye çabalıyordu. Şimdi o bakışlarındaki vedayı çözüyorum. O an için “bu doktorlar beni kesip biçecek, sen de yanımda olsan keşke” bakışı sanıyordum ama şimdi anlıyorum; onlar veda bakışlarıymış.

Kaldırımın birine çöktüm kaldım. Hastaneden çıkışımdan oraya gelip çökene kadar henüz ağlamamış olduğumu fark ettim. Ellerimle yanaklarımı yokladım; “acaba ağladım da farkında mı değilim?” diye. Galoşları çıkardım yırtılmamasına çabalayarak, neden yırtılmasın diye çabaladıysam. Hemen sağımda duran gider ızgarasından içeri attım yırtmadan çıkardığım galoşları. Parmağımla iteledim tam içine düşsünler diye. Oturduğum kaldırımın biraz ilerisinde olan otobüs durağını ve orda bekleyen genç pempe bereli, lüle lüle uzun kızıl saçlı genç kadını fark ettim. Tanıdık bir yüzü vardı, tanıyordum onu sanki. Sanırım ızgaradan attığım galoşları görmüştü ve yaramaz bir çocukmuşum gibi bana kızgın ve eleştiren gözlerle bakıyordu. Yüreğim yanıyordu, canım acıyordu. Ama yine de o bakışlardan dolayı suçluluk hissettim. Duraktan bana doğru yavaş adımlarla gelmeye başladı. Bana atacağı o nutuğu dinlemek istemiyordum. O bana yaklaştıkça ben ızgarayı kaldırmak için yukarı asılmaya başlamıştım. “Hayır” gibilerinden kafasını sağa sola sallıyordu. O yaklaştıkça daha sert asılıyordum ızgaraya. Bir kaldırabilsem şu ızgarayı, o gidere bir ulaşabilsem. Izgara kımıldadı biraz ve o bunu fark edince “sakın” diye bağırdı. Aramızda birkaç adım kalmıştı ama ben hafif aralanan ızgarayı hala tam kaldıramamıştım. Gücüm azalmıştı ve çok az aralayabildiğim ızgarayı tekrar geri bıraktım. Bırakırken serçe parmağım sıkıştı ve kısa bir çığlık attım ama kurtardım parmağımı bir şekilde. Serçe parmağınım karnıma basıp, acısını geçirmeye çabalıyordum. İki büklüm kaldırımda kıvranırken onun yanımda oturmuş beni tebessümle izlediğini gördüm.

“Çok mu yandı canın?”

“Evet Gülizar, tüm hücrelerim acıyor sanki.”

“Ver o elini bana lütfen.”

“Yok Gülizar, benim hatam. Ben batırdım her şeyi.”

“Ver öpeyim, acısı kalmayacak.”

“Ama otobüsün geliyor. Bak farları gözüküyor.”

“Şoför bekler, beni almadan gidemez zaten.”

“Beni de alsa otobüse.”

“Almaz, alamaz. Seni durağın bu değil.”

“Ufalsam, çantana girsem. Sesim çıkmaz. Beni de götür.”

“Bu bereyi sen almıştın ilk çıktığımız gün, hatırladın mı?”

“Evet aşkım, saçların ne güzeldi böyle lüle lüle, kızıl mı kızıl.”

Gözyaşlarımı sildi avucunun içiyle. Otobüs yanımızda durmuştu ve şoför bize baktı. Tam oturduğumuz hizada duran ön kapıyı açtı ve ona seslendi;

“Bakıyorum güzel saçlarınıza kavuşmuşsunuz tekrar hanımefendi?”

“Evet, artık saçlarımı benden alamazlar.”

“Geç kalmasak iyi olur hanımefendi.”

Gülümseyerek kalktı kaldırımdan, otobüsün basamaklarını okula giden bir anaokulu öğrencisi heyecanıyla hızlıca çıktı ve başka hiçbir yolcunun olmadığı otobüste yeni başlayacak yolculuğunun sabırsızlığını yaşıyordu. Artık beni görmüyordu. El salladım, görmedi. Otobüs uzaklaştığında galoşların hala ayağımda olduğunu fark ettim. Ağladım, ağladım, göz yaşlarımın o ızgaradan akıp gideceği kadar ağladım. 


25 Nisan 2021

Anası özlemiş

 


Eriyor,

gidiyor,

görüyorum başucundayım.

Tutuyor ellerimi sıkıca, 

bırakmıyor,

onunlayım.

Ağlamak yetersiz

hazin sonu bilirken.

Umutlar ölmüş

o hariç herkesin gözlerinde.

Yine de gülerek bakar

gözlerimin içine.

Yıkılma baba der sanki,

en güçlü aslında o içimizde.

Eriyor 

gidiyor

evladım ey Allah’ım.

Anası özlemiş

Yanına çağırıyor ey Allah’ım.

İki melek var artık iki omzumda.

Birisi karım, biri tek evladım.

Yalnız görür beni 

üzülür dostlarım.

Oysa koruyor beni

eşim,

evladım.


28 Mart 2021

Minnettarım

 


-Çok güzeldi değil mi

-Ha? duymadım aşkım ne istedin?

-Çok Güzeldi değil mi dedim.

-Nedir güzelim güzeldi dediğin.

-Evliliğimiz, beraber hayatımız.

-Nihal lütfen…Yorma kendini böyle.

-Sence öyle değil miydi?

-Aşkım, güzel çiçeğim nasıl dersin öyle.

-Akif, çok üzgünüm. Affet beni.

-Neler diyorsun sen Nihal. Ne affetmesi.

-Seni yalnız bırakmak istemezdim. Ölmekten korkmuyorum fakat….

-Güzel çiçeğim lütfen, böyle yapma, söz vermiştin.

-Evet, savaşacağım diye söz verdim, savaştım da.

-Evet, savaşıp yeneceksin. Çocuklarımız bizi bekliyor.

-Burak daha çok küçük, bebek daha o.

-Nihal ağlama lütfen, bak ilaç etkisi azalıyor sonra. Canın yanacak.

-Nilüfer güçlüdür, sizi çekip çevirir. Ama Burak anne hasretini hep duyacak.

-Nilüfer de, Burak da annelerine kavuşacak.

-Akif, lütfen…

-İyileşeceksin, evimize gideceğiz, sonra çocuklarla…

-Akif, yapma, yeter artık.

-Evet, çocuklarla upuzun bir tatile çıkacağız…

-Akif dinle beni…

-Ne zaman dönmek istersek o zaman geri döneceğiz evimize…

-Akif yeter!.. Yeter!.. yeter!..

-Nasıl… Nihal sakin ol. Lütfen çiçeğim…

-Akif, ben artık senin çiçeğin değilim. Soldum, kurudum ben artık görmüyor musun?

-Nihal…bak…

-Sözümü kesme. Bunu inkâr edip, yok saymamız beni iyileştirmiyor, hatta beklenen zamanı da ileri atmıyor. Çocuklarımı getir bana Akif, vedalaşmak istiyorum.

-Veda mı, yoo veda meda yok.

-Akif...! çocuklarımı getir bana dedim.

-Ama onlara nasıl söylerim? Diyemem ben Nihal… diyemem.

-Sen sadece getir. Annelerin artık olmayacağını annelerinden duymalılar. Benim sesimle, benim kelimelerimle.

(Adam hastane odasından gözyaşlarını saklamaya çalışarak hızlıca çıkar. Kadın yatağında, sağında perdeleri açık olan büyük pencereden dışarıyı süzmek için başını sağa çevirir.)

-Seni görebiliyorum…

-Sanmıyorum. Sadece burada olduğumu hissediyorsun diyelim.

-Öyle olsun. Ama senden korkmuyorum.

-Öleceğini bilenler benden korkmaz ki zaten.

-Teşekkür ederim.

-Peki, ama ne için?

-Çocuklarımla vedalaşacak kadar zaman tanıdığın için.

-Öyle bir şey söylemedim.

-Ama, hayır lütfen, böyle olmaz, biraz daha zaman.

-Zaman bellidir, değişmez.

-Çok üzülürler, Akif hele perişan olur.

-Olması gereken ancak olacaktır. Sen onlar için neyin daha doğru olduğunu bilemezsin.

-Evet, böyle daha iyi olacak gibi.

-Olacak olan en doğru olandır. Rahat olmalısın.

-Rahatım, çok rahatım. Şimdi mi.

-Şimdi. Yastığına güzel yerleş. Saçlarını düzelt. Gözlerini kapa ve en mutlu anlarını anımsa. Evet, böyle, seni bu tebessümünle bulacaklar.

-Minnettarım…