Haklıyken haksıza dönersin
öfkeni kontrol edemezsen
mağdurken zalim olursun
hem kendine
hem de karşındakine
Bil ki
öfke sadece zarardır
Senin
kendine kurduğun bir tuzaktır
Yaşın geldi ise kemale
yeter artık
kurma tuzak kendi kendine.
öfke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öfke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
01 Mayıs 2021
Zalim mağdur
16 Mart 2014
İç Ses
Kendimi deli gibi koşarken buldum. Bilmediğim sokaklara dalmışım haberim yok. Kalbimin ritmi tavan yapmış ama yorulmuyor bedenim.
Üzüntü ve kızgınlık, kazana atılan kömür gibi kor yapmış tüm benliğimi. Burnumdan buhar çıkarır gibi öfke kusuyorum adeta.
Yüzümü gören sanki katilmişim gibi bakıyor bana yada birazdan katil olacakmışım gibi.
İçimde çok sık duymadığım o ses bu kez nasıl çığlıklar atıyor. O bağırdıkça derinlerde, kalbim damarlarıma abanıyor tüm adalelerimi gererek.
Şimdi cinnet denen görünmez canavar ile tanışıyorum işte. Aklımın hükmünü yitirmeye başladığı anlar.
En imkansız ve vahşetin, en akıllıcaymış gibi gelmeye başladığı dakikalar. Ve sanki suçu üstüne alacakmış gibi sana destek çıkan o nadir duyduğun iç ses.
Şimdi koşan bedenim değil beynim uçtan uça. Kaldırımda oturuyor olsam da beynim ışın hızında her yerde.
Geri, ileri bir video oynatıcı gibi sarıyorum yaşanmışlarım ve yapmayı planladıklarımı. Artık hem senaristi hem yönetmeni hem de oyuncusu olmuş durumdayım bana ait bir sahnelik bu filmimin, yapımcısı ise o iç ses.
Nerede olduğumu bilmez iken nasıl oldu da evimin kapısına böylesine çabuk geri geldim. karar alınmış olunca nasıl da farklı çalışıyor beyin. Ve bedenim de nasıl uyuyor ona ahenk ile.
En korkutucu ve zalimce durumların oluşumunda ne kadar organize çalışıyor zaaflar ve korkular.
Hala evdedir umudu ile sessizce giriyorum kendi evime sanki bir yabancıymışım gibi. İç ses sanki evimde daha yankılı ve gürültülü. Bir kaç farklı ses gibi aynı şeyleri tekrarlıyorlar zihnimde.
İtiraf etti diye kabullenebileceği mi nasıl sanabilir böylesine ben onu sever iken. O refleks tokatlara rağmen hala evde mi acaba?
Evet orada. Şöminenin karşısında oturmuş. Hala ağlıyor, sızlanıyor. Acaba beni üzdüğü için mi yoksa sert tepkimin etkisinden mi diye düşünüyorum.
İç ses bağırıyor :" Ne fark eder ki, öldür onu."
Evet ben neden geri geldim ki zaten? Şimdi yukarı yatak odasına çıkacağım ve komodinden silahımı alacağım.
İç ses bağırıyor :" Ne fark eder ki, öldür onu."
Evet ben neden geri geldim ki zaten? Şimdi yukarı yatak odasına çıkacağım ve komodinden silahımı alacağım.
İç ses sanki kahkahalar atıyor, öfke duygusu heyecana dönüşüyor, garip bir titreme önemli bir sınav öncesi gibi.
Tam yukarıya çıkmaya yöneldiğimde, merdivenlerin başındaki yüksek sehpada aradığımı gördüm. Silah. Ama neden orada? Neden yukarıda komodin de değil, aşağıda girişte karşımda?
Sanki evren bana hizmet ediyor gibi geliyor bir an ve keyifli gülümsüyorum doğru yolda olduğumun teyidi gibi.
Ama bu sefer o dış ses her şeyi alt üst eden: "Gitsem de beni bulacaksın. Salsan da dönüp geleceksin. Affetsen de kendini yiyeceksin. O zaman uzatma çek tetiği."
Sessizlik. Neredesin iç ses. Hadi bas tetiğe.
Sessizlik. Neredesin iç ses. Hadi bas tetiğe.
Bak üstüme geliyor korkmadan. Yere bakan silah tutan elimi tutuyor şefkatle ve kaldırıyor nazikçe namlu kendi alnına denk gelince kadar.
O bu kuvveti bulurken kendinde, ben bir tetiğe dokunamıyorum. Hatta korkuyorum kaza ile dokunacağım diye. İç ses! Hani öldürecektik onu? Neredesin?
"Bu değil mi istediğin, delicesine sevdiğini, kanlara boğmak, hadi bitir şu işi"
Yok. Olamaz. Şimdi de parmağını tetikteki parmağımın üstüne koydu. Korkuyorum. Beni bırakıp gidecek diye çok korkuyorum. Ne yapmalıyım.? Bu ne sessizlik? Ne çok cevapsız soru zihnimde bir kaç salise içinde. Bu nasıl bir panik? Nasıl bir kaos?
Yok. Olamaz. Şimdi de parmağını tetikteki parmağımın üstüne koydu. Korkuyorum. Beni bırakıp gidecek diye çok korkuyorum. Ne yapmalıyım.? Bu ne sessizlik? Ne çok cevapsız soru zihnimde bir kaç salise içinde. Bu nasıl bir panik? Nasıl bir kaos?
Hayır, bastırma parmağıma. Elimi çekmek istiyorum silahtan ama kabusta bağırmak isteyip de bağıramamak gibi, sinirlerim iletmiyor beynimin komutlarını kollarıma.
Bütün iletişim karışmış hem ruhsal hem de bedensel. O parmağıma basarken göz bebeklerine kilitleniyorum. Nasıl derin ve dingin bir mavi.
Bütün iletişim karışmış hem ruhsal hem de bedensel. O parmağıma basarken göz bebeklerine kilitleniyorum. Nasıl derin ve dingin bir mavi.
Bir enerji geliyor o göz bebeklerinden tüm benliğime. Ve iç ses sanki tren kaçıyormuş gibi parlıyor yeniden kısa ve öz.
Tetiğe basılasıya kadar onu bir daha duyamam kaygısı ile dediğini yapıyorum koşulsuzca. Sert bir bilek hareketi ile namluyu çeviriyorum kendime ve beraberce basıyoruz tetiğe ve beraberce bitiriyoruz beraberliğimizi.
Evet. Kesinlikle böylesi daha iyi. Tamamen sustu iç ses.
24 Ağustos 2011
Hırs öfkenin meyvesidir
İçimde fırtınalar kopuyor. Hatta kasırgalar diyebilirim. Ruhumun katmalarında bu denli hareket varken bunu çevremdekilerden nasıl saklayabilirim ki? Ya da saklamalı mıyım? Olgun ruh, dingin ruhtur bilirim. Fırtına sonrası dinginliği çok özledim.
Bilinen en büyük enerji kaynağı olan güneş bile dingin durmakta zorlanıp, enerji patlamaları ile kendini rahatlatır gibidir. Patlamalar yüksek enerji kaynaklarının doğasında olan bir şey mi acaba? Öyle ya da değil, ama kesin bildiğim bu patlamalardan kendimi alıkoyamadığımdır.
Bunun çevreme pozitif ya da negatif etkileri nelerdir diye irdelediğimde çoğunluğun yüksek enerjili insanlardan çok haz duymadığıdır. Bunun nedeni, imrenme, hasetlik ve ya yüksek enerjiden kaynaklanan kısa devre etkileşimleri olabilir. Sebep ne olursa olsun, çevrenizdekilerin bu etkileşimi sizi pek bağlamaz. Güneşteki büyük enerji patlamaları, sistemdeki bir gezegende deprem tetiklemesi yapabilir. Ama bu güneşin bir sonraki patlamasını ertelemesine neden olmaz.
As olan suni patlamalardan ya da rol kesmelerden çekinmektir. Yapıcı değil yıkıcı etkisi olan ve ruhun katmanlarında yine aynı özgürlükle gezen öfke de bir tür enerjidir ve süslene püslene, ve kamufle edilerek pozitif bir enerji gibi dışa doğru sergilendiğinde, kısa vade de kişiye prim yaptırabilir. Ama kişi bu başarıyı bu öfke enerjisi ile kazandığı için, daha fazla başarıyı da daha fazla öfkeye bağlar ve içindeki tezat enerji akışı en sonunda tüm kamuflajları yıkarak tüm yalınlığı ile açığa çıkar ve bu vakit çevresindeki tüm tanıkları şok edici derecede incitmiş ya da kaybetmiş olur. Çünkü kimse aldatılmayı sevmez ve olgun, dingin saydıkları bir kişinin, bu ani, limitsiz ve kontrolsüz patlaması ciddi bir hayal kırıklığı yaratır.
Öfke ve hırs bu konularda kardeş enerjilerdir. Hatta hırs öfkenin gizli meyvesidir. Öfkesi olmayan bir insanın çok hırslı olması pek olası değildir. Sakin bir ruh haline sahip görünen ama çok hırslı bildiğiniz bir tanıdığınız var ise bilin ki o kişi öfke enerjisi ile yol alıyordur. Öfkesinin nedeni dış görünüşünden, cinsel sorunlarına ya da tek çocuk büyümüş olmasına kadar her türlü doğal hayati sekmeler olabilir.
Hangi sorunun hangi insan da nasıl bir ruhsal tepkime verebileceğini önceden kestirmek çok zordur. Bu, virüslerin fiziksel bedene etkileri ve süreçleri kadar somut bir konu değildir. Zaten insanı da ruhsal olarak karmaşık yapan da, yetişme sürecinde bu tarz ruhsal virüslere, her ruhsal bedenin farklı tepkime ve reaksiyonlar vermesidir. Sizin de maruz kaldığınız ruhsal virüslere karşı verdiğiniz ruhsal tepkiler, çevrenizdeki yakın şahısların ruhsal bedenlerine, ruhsal virüs olarak etki ederler. Bu zincirleme etkileşim, her birimizin bir diğerimizin varoluş ve şekillenmesindeki etkimizin kaçınılmaz olmasını sağlar. Yani kimse tek başına kendisi olamaz.
Her birimiz, çevremizdeki beraber yaşadığımız insanların pozitif ya da negatif ruhsal enerji patlamalarından etkilenerek, kendimizi, birbirimizden direk etkilenerek, farkında olmadan yapılandırırız ve ayna karşısına geçip gördüğümüz sureti ''Ben'' sanırız. Ama hiç birimiz ''Ben'' değiliz. Her birimiz, beraber yaşadığımız, tartıştığımız, seviştiğimiz, eğitildiğimiz, ezildiğimiz ve ya yüceltildiğimiz insanlardan maruz kaldığımız ruhsal virüslerin tepkimesi ve buna karşı oluşan reaksiyonların bileşkesiyiz.
Bu kaçınılmaz gerçeğin dışında bir yaşam söz konusu olmadığı için ben diye direterek yaşamak da çok yersiz ve manasız olmaktadır. ''Biz'' diyerek dünyaya bakış açısı, medeni olmaktan değil akıllı olmaktan dolayıdır aslında. Bunca somut gerçeğe rağmen kendini ben olarak görmeye devam etmek, öfke gibi ruhsal virüsleri üretmenizi ve salgılamanızı dizginleyecektir.
Unutmayın ki Siz; olumlu ya da olumsuz yaşadıklarınızın, görsel tepkimeleri ve ya bileşkesisiniz. Ve eğer sahip iseniz çok övündüğünüz hırsınız, izole ettiğiniz ya da henüz sizin bile farkında olmadığınız öfkenizin doğal meyvesidir.
13 Ağustos 2011
Görünmüyorsa Yoktur
Sana zarar verenleri biliyor olmana rağmen, onlardan uzak kalamamanın hatta onlara yakın olmayı daha çok tercih ediyor olmanın açıklaması ne olabilir.
Bu tutumu insanoğlu, hem ruhsal olarak hem de bedensel olarak sergilemeye devam eder. Kendine zaman zaman sözler verse de, gün gelir aynı hataların içerisinde yine bulur kendini. Hayır diyemiyor olmanın kızgınlığı daha da hatalara doğru iter insanoğlunu.
Bu tutumu insanoğlu, hem ruhsal olarak hem de bedensel olarak sergilemeye devam eder. Kendine zaman zaman sözler verse de, gün gelir aynı hataların içerisinde yine bulur kendini. Hayır diyemiyor olmanın kızgınlığı daha da hatalara doğru iter insanoğlunu.
Kendisine zarar veren şahsiyetlere de ya da sağlıksız yaşamına dur diyemiyor olmak, bilinçaltında fark etmeden kendi özüne karşı bir öfke uyandırır. Çünkü her beden ve ruh, yaradılışında kendini korumak ve muhafaza etmek üzere şartlanmıştır.
Buna ayak uyduramayan iradeden dolayı, zekâ devreye girer ve savunma mekanizmaları oluşturarak, kişiyi işliyor olduğu suçtan dolayı rahatlatır ve mazeretler ya da haklı gerekçelerle kendine karşı duyduğu öfke izole edilir.
Ama izolasyon sadece saklar, ya da meydana çıkmasına engel olur. Maalesef yok etmez o derinleşmekte olan, kendine karşı duyduğunuz öfkeyi.
Sakladığımız şeyleri yok saymaktır esasen en büyük hatamız. Görünmüyorsa yoktur denklemi üzerine kurulmuş bir hayat ne kadar sahtedir düşünsenize. Kimsenin görmediğini bilseniz bile sizin bildiğiniz bir gerçeği ne kadar salkıyabilir siniz ki kendi benliğinizden?
Ne kadar derine iterseniz o kadar büyük bir basınçla taşacaktır zamanı geldiğinde o yanıltmalar. Aynı yıllarca sessiz kalmış bir volkan gibi.
Bunların hepsine rağmen, hatalar ve acılar olmalı tabi ki insanın hayatında. Acıları alış ve kabulleniş şeklimizdir bize şekil veren. Ama hatalarımızı görmezden gelip, acılarımızı yaşamak yerine saklamayı tercih ettikçe, bir volkan gibi patlayacağımız günden korkmamız gerekir.
Zira o vakit, en yakınımızda olan, en sevdiklerimiz zarar görecektir o kızgın lavlardan. Bunu hiçbirimiz ve hiçbir sevdiğimiz hak etmiyor öyle değil mi? Görünmüyorsa yoktur. İşte en tehlikeli düşünce şekli.
Hiçbir şeyi saklamamalıyız ruhumuzun katmanlarında, bizden başka kimse henüz onun var olduğunun farkında olmasa bile.
15 Mayıs 2010
Öfken Var ise...
Nedense öfkeli anlarımdan sonra çok yorulmuştur bedenim en az ruhum kadar. Yorulmak yada yıpranmak; adını siz koyun. Kendi kendimizi eskitmek zorundayız yenilerimiz arkamızdan yer alsın diye.
Bu sahnede olmaya sevdalı amma çok insan suretinde canlılar var. Bilmiyorlar ki, sahnede olmak zamanla insan olmaktan, insanların eğlencesi bir maymun olmaya götürebilir sizi. Ama yine de fıtratlarını keşfedememiş canlıların, kurban olduğu bir meydandır burası.
Bu sahnede olmaya sevdalı amma çok insan suretinde canlılar var. Bilmiyorlar ki, sahnede olmak zamanla insan olmaktan, insanların eğlencesi bir maymun olmaya götürebilir sizi. Ama yine de fıtratlarını keşfedememiş canlıların, kurban olduğu bir meydandır burası.
Öfkenin kaynağı var oluşta değil var olma isteğindedir aslında. Var oluşuyla yetinmeyip kendini kendince var etme arzusundaki sekmelerden kaynaklanır öfkeler.
Kendine ulaşamamış yada ulaştığı kendinden ürküp uzaklaşmak isteyen şahsiyetlerin ürünüdür öfke. Öfken var ise, nedenlerin vardır kendince seni azat ettiren. Fakat bilmelisin ki, seni azat edecek, sen olamazsın bu hayatta ve sonrasında.
Keşif bitmez kendi ruh katmanlarında. Fidan sandığın günahların, koca bir çınar halinde yoluna çıktığında, görürsün ki o koca çınarın gölgesine bir karınca bile sığamaz.
Büyüklüğün küçüklüğüyle tanışmış olmak ne acı vericidir.
Zalim olmak sadece karşınızdaki insana hitaben olmaz.
Kendi zalimliğimizin en büyük kurbanı kendimizizdir aslında.
Kendimize söylediğimiz yalanların sayısı kadar, başka hangi tek şahsa yalan söylemiş olabiliriz ki?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)