Valiz elimde evden çıkmadan bir daha döndüm yırtılmış fotoğraf
artıklarına. Eğilmeden yere baktım, bir parçasını yanıma alsam mı diye. Sonra
eğilip almayı onu önemsemem addettim. Onu değil ama parçaladığım geçmişimi
çiğnedim ayağımdaki botlarla. Botumun topuğunun izi yüzüne denk gelmişti
gelinlikli resminde. Geline hakarettir dedim uzandım aldım yerden o parçayı.
Paltoma sürerek sildim botumun izini ama tam çıkmadı. O şekilde bırakamadım onu
geride cebime koydum. Onu maziye gömemedim mi yoksa onun bir parçasını geleceğe taşımak mı
istedim bilemiyorum. Ama bunca fotoğraf arasında çocuklarımızın resimleri olsaydı,
olabilseydi. Neyse. Deşmek yaraları, suçlu aramak ayrılışlarda kime ne kazandıracak.
Güneş bırakmadan sokak başını yetişmeliyim ona. Ta o
zaman, Heybeliada’da bir grup gençken, onu o gün öpemediğim için güneşi
kaçırmıştım. Sinan tutmuştu o gün güneşi, flört etmişlerdi üç beş ay. Belki Sinan
askerde şehit olmasaydı evlenirlerdi. Sinan’ın güneşini çaldım ben, tabi ki
yırtar o fotoğrafları. Tek tesellim onu gerçekten sevmiş olmam. Ama bu ikimize
de yetmedi. Birimiz ne kadar çok severse sevsin diğeri boşsa her şey boş.
Merdivenlerden inerken alt komşumuz Madam Sonier kapısını
araladı çöpleri dışarı bırakmak için. Her zaman bir bahanesi olur zaten
merdivenlerde bir ses duyduğunda kapıyı açsın diye. Buruş yüzünde farklı bir
tebessüm vardı bu kez. Heybeli’den beri yanımızdaymış gibi, hatta Sinan gibi
baktı bana. Ona sarılmak istedim ama söyleyemedim. Sadece valizimi yere
bıraktım ve ona bakmaya devam ettim. Kollarını açtı kısa cılız kadın. Sülaleme
sarılır gibi sarıldım ona. Eğildim sarılırken başım omzuna denk gelsin diye. Kulağıma
fısıldadı; “Bu kez güneşini kaçırma. Yüzünü hep güneşe dön ve sadece yürü
yavrum. Arkana bakmadan yürü.”
Apartman otomatiği söndü “lafı bitti” der gibi. Işığı
açmak için ondan ayrıldım ama tekrar ona döndüğümde kapısını içerden kapatıyordu.
Kapının koluna astığı ekmek torbasına cebimdeki fotoğraf parçasını bıraktım.
Dışarı bıraktığı çöp torbasını bir elime, valizimi diğer elime alıp apartmandan
çıktım. Sokağın başında çöp arabası son torbaları topluyordu. Hem güneşime hem
çöp arabasına doğru heyecanla koşuyordum.