korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

01 Ocak 2012

İhanet Mahkemeleri



Bir suçlu aramak gerekirse her zaman aldatan suçludur tabi. En azından yürek asla tersini söyleyemez. Aynı zamanda kendi başına gelebilir korkusu ile bu yıpratan ve yıkan olayı, kendi hayatından mümkün olduğunca uzak tutabilmek adına, suçlarsın her zaman için aldatanı.

Cinsiyet gözetmeksizin değerlendirmek gerekir ise, aldatmak bir sahtekarlıktır ve suçlu çarmıha gerilmeli, kızgın güneş altında aç ve susuz bırakılmalıdır. Aldatılan bunu ister aldatan için koşulsuzca.

Ceza kanununda suçun işlenip, işlenmediği as olandır ve hüküm bu karar üzerine verilir. Suçun işlenme nedeni, ancak akli dengesi yerinde olmadığı ya da nefsi müdafaa olması durumunda hüküm verilmesine engel olabilir. Bunun dışında tüm dış etkenler suçun varlığını ve kötülüğünü yok saydırmaz.

Bu durumda aldatan şahıs için, hüküm vermemek için iki gerekçemiz vardır, aklı denge bozukluğu ve nefsi müdafaa. Olayı bir cinayet değil de duygusal bir travma olarak ele alırsak, aklı denge bozukluğunu; duygusal ve cinsel tatminsizlik ve nefsi müdafaayı da; aşağılanma ve onay alamamaya tepki olarak tanımlayabiliriz.

Böyle bir girişten sonra hayalinizde İhanet Mahkemeleri’nin kurulduğunu canlandırmanızı istiyorum. Davalı; aldatan. Davacı; aldatılan.

Aldatan ne şartlarda suçsuz bulunabilir sizce? Aldatılan ne derece, aldatanın bu suçsuz bulunuşunu iç dünyasında kabullenebilir. Düşünün ki mahkeme kuruldu ve sizi aldatan eşiniz ya da sevgiliniz yukarıdaki iki gerekçeden birisini ispatlayarak suçsuz bulundu. ‘Tamamdır o zaman, adalet mülkün temelidir, gel canım tekrar yatak odamıza dönelim.’ mi diyeceksiniz?

Tabi ki bu imkânsız. Çünkü hukuk mantıksal değerlemeler ve karşılaştırmalar ile icra edilir. Ama bir ilişki tamamen duygusal beraberlik üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla aldatma sonrası ilişkilerin bitmesi, mantıksal değerlemeler ve eleştiriler sonucu değil tamamen duygusal reaksiyonlar akışında gerçekleşir. Mahkeme kurulamadan infaz gerçekleştirilir.

Bazı ilişkiler de vardır ki, aldatılan, aldatıldığını görmezden gelmeyi tercih eder ya da gözüne bariz batar bir durumda olay gerçekleşmiş ise de; ‘Medeni olalım, bunu çözebiliriz.’ yaklaşımları olur. Aldatılmayı bu şekilde karşılayabilen bir eş için şunlar söylenebilir; ilişkisinde duygusal boyut zaten yoktur ya da hiç olmamıştır veya aldatan zengin bir erkek ise de kesin nikâh öncesi evlilik sözleşmesi imzalattırmıştır.

Aldatan erkek yâda kadın fark etmez, ikisinin de birbirinden bu konuda üstünlüğü veya dokunulmazlığı olamaz tabi ki. Ama dişi, erkek kime sorarsanız sorun; ‘ Annenin mi babanı aldatması seni daha çok yıkar yoksa babanın anneni mi aldatması?’ sanırım cevabın çoğunlukla ‘Anne’ olarak geleceğinden siz de eminsinizdir.

Bunun altında yatan kadının bedenin doğurgan olmasından dolayı daha kutsal olarak kabul edilmesidir ve bu mabedin kirlenmesi tüm ilişkiyi, tüm evliliği hatta çocuklarını bile kirletir şeklinde algılanmasıdır. Burada kadının duygusal sorumlukları yine erkeğe göre maalesef daha yüklüdür ama yaratan tarafından bu yükü taşıma üzerine de erkeğe göre bin kez daha güçlü yaratılmıştır.   

Bir erkek aldatıyor ise, ona yaratanın lütuf olarak sunduğu kadının değerini algılayamamıştır. Bir kadın aldatıyor ise yaratanın kendisini bir mabet olarak dünyaya sunduğunu algılayamamıştır. Her ikisi de her halükarda ne büyük kayıptadırlar.

14 Mayıs 2010

Her Kimseniz?

Zevk ve korku. Bu iki duygudur tüm kararlarımızın tetikçisi. Bilinçli yada refleks kararlar. Hepsi sadece bu iki duygudan birisinin tepkimesidir.

Yani bir eylemde bulunuyor iseniz, o eylemin sonucunda ya zevk alacaksınızdır yada bir korkunuzdan kendinizce uzaklaşacak yada kurtulacaksınızdır.
Dolayısıyla çevremde bir insanın,  şahsıma yada tanıdığım herhangi birine, anlam veremediğim bir davranışı olursa, altında zevk mi var,  korku mu var analiz etmeye çalışırım. İstemediğim bir davranışı eğer korkularından dolayı sergiliyor ise, ona şans tanır,  onu anlamaya çaba sarfedebilirim.

Bazen arkadaşlarım o sana nasıl davranmıştı, sen nasıl hala anlayış gösterebiliyorsun derler. Onlar onun korkularını görmez. Korkan bir insani cezalandırmak hoş olmaz.

Ama yaptığı davranışın altında zevk var ise ve bundan zarar görenler var ise, o zaman ''katli vacip'' tir, yani onu hayatınızın dışında bırakabilirsiniz. Şeffaf gördüğü duvar bir anda beton olur.
İlginç olan ne biliyormusunuz? İlkel toplumlarda insanlar insanlara zevk için kötülük yapıyor yada onları zevk için ezebiliyorlardı.

Ama günümüzde insanları ezen şahsiyetlerin çoğunluğu bunu korkularından dolayı yapıyorlar. Şimdi insanlığın sadist dürtülerden kurtulduğuna mı sevinelim yoksa korkak özgüvensiz bir sürü yaşatısına sürüklendiğine mi üzülelim?

Bu konu göründüğünden daha derin olduğu için ileride de daha detaylı paylaşacağım. Lütfen korkularımızla yüzleşelim, zira aramızda korkuları olmayan yok, her kimseniz?

 

10 Mayıs 2010

Her Sezar'ın Bir Brütüs'ü vardır!



Eğer Sezar'san, bilirsin ki; sen asla kimseye güvenemezsin.

Ama asla da kimseye güvenmiyor görüntüsü ile beraber liderlik de yapamazsın.

İşte bu çelişkinin doğurduğu oyunculuğu, en yerinde yapabilendir Sezar.

Yine de çocukluğunu hatırladığında bu Sezar, en azından bir kişi diler yanında tüm maskelerini çıkartıp, onunla rahat konuşabileceği. İşte bu özlem ve zaaf,  Sezar'a getirir kendi Brütüs'ünü.

Son nefesini verirken öldüğüne üzülmez. Hançerlerin sahipleri arasında o olmasın diye duacı gözlerle bakarken, işte bedenini değil, ruhunu öldüren o son hançer gelir Brütüs'ten.

Eğer sen de bir Sezar'san bil ki; sonun gizli yada açık, Brütüs'ten olacaktır.

Kim senin Brütüs'ün? Onu kim olduğunu biliyorsun.

Ondan kork, ona hissettirme. Ona güvenme ama ona sakın hissettirme.

Belki daha uzun sürer Sezar'lığın böylece.