hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2012

Kadının Celladın Olursa




Teslimiyetin verdiği huzur ne benzersizdir; koşulsuz teslimiyet. İncinme korkusu olmaksızın teslimiyet. Zaten bir endişenin olduğu yerde teslimiyet tam anlamı ile yoktur. 

Kadın olmanın tabiatında vardır teslimiyet. Ama aynı zamanda şüphenin de sık demirlediği bir limandır kadın. Dolayısıyla tam bir teslimiyet gerçek aşktır diyebiliriz kadın için. 


Şüphelerin nefes alıp verdiği bir beraberlikte, bedenler birbirine teslim görünse de ruhlar sorgular demlerde yaşar aşkları. Koşulsuz teslimiyeti yaşayamayan ruhlar, buldukları aşk kırıntıları ile avutarak sularlar gönül bahçelerini.

Bir erkek, muhteşem bir teslimiyet ile bir aşk yaşamak istiyor ise, öncelikle sevdiği kadının kalbinde olan tüm şüpheleri yok etmelidir. 


Kadın, erkeğe bir şüphesi varmış edası sergilemeyebilir ama akıllı erkek, kadının doğasında var olan şüphelerin kendisi için geçerli olduğunun farkında olmalıdır. Erkek, kadının bu doğal şüphelerini, onun zihninin derinliklerinden henüz dışarı çıkmadan sezmeli ve kadını tarafından sorgulara çekilmeye başlamadan tavır ve tutumları ile bu şüpheleri bertaraf etmelidir. Zira kadında yüzeye çıkmış bir şüphe artık yok edilemez.

Kadın ancak ve ancak tüm şüphe ve endişelerinde arındığında tam bir teslimiyet ile erkeğine bağlanır. Bu bağlılık ile beraber, kendisini yok sayacak şekilde ilişkisine adar. Bir kadının bu denli verici olması ilişkinin kalitesini ve olgunluğunu tavan yaptırır. Çünkü kadın, tüm ruhu ile ilişkisine ya da ailesine yöneldiğinde, kutsanmış bir mutluluk kalkanı tüm evi sarar ve korur.

Erkek, bu huzuru yakalayabilmek için önce teslimiyet duygusunu kadında yakalayabilmeli, sonrasında da bu huzurun daimi olabilmesi için, sakın ama sakın kendisini teslim etmiş bir kadına hayal kırıklığı yaşatmamalıdır. Zira bu karşısında anaç bir kadın yerine, elinde baltası ile ilişkinin infazını gerçekleştirecek bir cellât belirmesine neden olur ve bu cellât, böyle bir psikolojide hiç tereddüt etmeden baltayı ilişkinin boynuna indirir. Erkeğin hiç bir özürü ve yemini fayda etmez.

Erkeklerin özür dilemeleri veya "bir daha asla" yeminleri ancak kendini henüz tam teslim etmemiş kadınlarda işe yarayabilir. Bir erkek, ilişkisinde istediği konfora, kadına davranışları ile sahip olabilir. 
Ama en konforlusunu istiyorsa, bunu nasıl kaybedeceğini ve kaybettiğinde de ödeyeceği bedeli çok iyi bilmelidir. 

Zira teslimiyet ile beslenen bir aşk, benzersiz bir güce sahip olur, onu yaşar iken vezir olursun ama kaybedince de rezil rüsva olursun. Yaşayan bilir, yaşantanlar da bilir.

21 Haziran 2010

Kuyumculuk Buzul Çağda

''Değişmeyen tek değişim''. Klişe bir özdeyiş ama asla önemini ve güncelliğini kayıp etmiyor.

Kuyumculuk sektöründe şu son 3 yıllık dönemi, dünyanın buzul çağına geçişi ve dinozorların yok olma dönemine benzetebiliriz.

Evet dinozorlar ölecek. Açlık ve susuzluktan birbirlerini avlayarak, yiyerek kendilerini tüketecekler.
Ons'un enternasyonal değerinin bu denli artması ve aynı zamanda dünyanın bir çok ülkesi gibi ülkemizde de yaşanan ekonomik buhranlar buzul çağını getirmiştir.

Tüm kuyumculuk piyasası buz tutmuştur. İklim bu denli değiştiği bir dönemde, yaşayan canlı türlerinin çeşitliliğinde azalış olması ve hayatta kalan canlıların da ancak evrim geçirerek bunu başaracak olması kuyumcular ve onlarının tedarikçi yada üretici firmaları için de geçerlidir.

Kimler gidecek, kimler kalacak?
''Yokluk yiğitliği bozar'' demiş atalar. Bir kere gelenek görenek diye düğünlerde şartlar ne olursa olsun altın alınacaktır ve takılacaktır düşüncesini savunanlara cevap vereyim; çok beklersiniz.

Ons şuan ki değerinden 500 ila 600 USD'lik değerlere inmedikçe ne gelenek, ne de görenek, hatta zor görür damat ile gelin kendilerine takılan ''çeyrek''.

Altın artık altın olmuştur. Gümüş takıda markalaşma gelişecek ama bu sürece dek amatör bir çok küçük büyük gümüş mağazaları açılacaktır.

Kuyumculardan evrim geçirenler iki ana tür de yaşama devam edeceklerdir. Sarraflar; sadece çeyrek, yarım, ata denen ziynetleri satan ve alanlar ve Mücevheratçılar; değerli ve yarı değerli taşlar ile altını işleyerek butik mağazalarda satanlar.

Bu iki gruba şu an var olan her 10 kuyumcudan sadece 3 tanesi maalesef ulaşabilecektir. Diğer 7 tanesi evrim geçiremeyerek diğerlerine yem olacaktır.

Evrim geçirenlerden de ancak 1 tanesi Mücevheratçı olabilecektir. Diğer 2 si ise Sarraf olarak ticari yaşamına devam edebilecektir.

Oranlar bu olduğunda görünen net bir sonuç var ki evrim sonuçlandığında ,adet bazında kuyumcu sayısı % 70 azalmış olacaktır (bu azalma 2007 sonundan itibaren başlamış ve hızlanan bir ivmeye sahiptir) ama ciro bazında iddia ederim ki az kanal ama yüklü rakamlar oluşacaktır.

Günümüzün Marka Takı tedarikçi yada üreticileri içinse evrim farklı işlemeyecektir. Vitrinlerindeki yüklü stoklardan yada bayilerinde yüklü has alacaklarından en hızlı kurtulan evrime en çabuk adapte olabilen olacaktır.

Bu tarz markaların asla sarraf grubuna hizmet etmesi söz konusu olmadığı için, Mücevherat dalında gelişmeli ve kusursuza yakın performanslar sergileyecek vizyon ve yaratıcılığa dönük ekiplerini oluşturmalıdırlar.

Aynı oran hazırda olan marka bayileri için de geçerlidir. Her 10 bayiden 7 si kapanacak , 3 ü devam edebilecek ama ancak 1 tanesi gerçek Mücevher satıcısı olmayı başaracaktır.

Mücevheratcılıkta başarı ''tasarım gücü'' ile olacaktır. Tasarım da güç de ancak Mühendislik, Yazılım ve Hayal Gücünün sinerjisi ile elde edilebilecektir.
Son olarak şunu sormak isterim ; çevremizdeki her bir insanın üzerinde yada evinde (alyans dahil) altın takı yok ama her biri ayakkabı giyiyorlar.

O zaman neden her semtte hala ayakkabıcıdan çok kuyumcu var?

Kuyumcular için evrim zamanı; ya ölün ya da değişin.