köle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
köle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2021

El Turco

 


Kurtuluş gününü kutluyorduk. Tarih 4 Temmuz 1988. Los Angeles’tayım. Askere gitmemek için kaçmıştım Amerika’ya, daha yaş 22 o zamanlar. Öyle bir kaçmışım ki askerlikten, Amerikalının bayramını 23 Nisan gibi kutluyordum. Türk olmayı özledim be kardeşim. Şartları değiştirelim diye benliğimizi değiştirdik. Şimdi istesem de o eski ben olamam ki. 

Cinayet masasında dedektif oldum. Önce devriye polisiydim tabi. Ama bir çeşit terfi aldım sayılır beş sene önce. Öldürülmemesi gereken bir suçluyu, işkence çektirerek geberttim. Ama tüm öttüğü bilgileri de terfiim için kullandım. Cesedinin yerini de azılı rakibine haber verdim ve onlar oraya vardığında da başka ekiplere suç üstü yaptırdım. Temiz işti, Türk işi yani. Hem pislik temizlendi hem de yeni pislikler ifşa oldu ve ben de terfi almış oldum. 

Cinayet masası en bereketli yerdir bu şehir için. İş hiç bitmiyor anlayacağın. Öldürülen genç yaşlı beni pek etkilemez. Öldürülme şekli farklı ise ilgimi çekiyor ancak. Standart silahla vurma yada bıçaklama çok sıradan geliyor. Katili yakalamaya pek motive olamıyorum. Ama asitte eritme gibi vakalar çok ilgimi çekiyor. Lisede de en iyi dersim kimyaydı zaten belki ondandır. Dişi bile kalmıyor maktulün. Genelde bir otellin küvetinde eritiyor cesedi. Tertemiz bir banyo bırakarak çıkıyor gidiyor otelden. 

Seri cinayetler uzmanlık alanım oldu. Çünkü bende seri bir katil olma potansiyeli var. Seri katil olmak derin bir zekâ ister. Onca cinayetin ardında göstermek istedikleri sadece üstün zekalarıdır. Zekâ ne derece yüksekse cinayetler o derece benzersiz olur ama bir o kadar yakalanmak isterler ve gizli ipuçlarını kasti bırakırlar meydan okurcasına.

Beni mesai arkadaşlarım “el turco” diye çağırırlar. İsmimi Jonathan yaptılar ama memleketime karşı yüzüm düşük olsa da özümü söylemekten asla çekinmedim. Bazen bana sorarlar bazı davaların içinde, sizin Türkler olsa burada ne yapar diye. Bilmiyorlar ki ben Türklükten kaçmış ve korkaklığı yüzünden de Türklükten men edilmiş bir yüz karasıyım. Türk olmaktan övünememenin boşluğunu kimse bilemez kardeşim. Türk gibi hisset ama ben türküm diyeme. Asker olmamak için elin kölesi olduk bu diyarlarda. 


16 Ocak 2011

Doğuramayan Köleler



Kadın olmanın en büyük nimeti doğurganlık. Öyle ki, Yaratan tarafından kutsanmaları adına, onlara bahşedilmiş bir lütuf.

Erkeğin her yapabildiğine ya da becerdiğine, ben de varım diyen bir kadın olmasına karşın, kadının sadece yaradılışının lütfu ile sahip olduğu doğurganlığa, erkeğin sahip olabilmesi ne bugün nede gelecekte mümkün olamayacaktır.

Dolayısıyla şu kesin ki, erkek olarak,  her zaman bir farkla bu rekabeti yenik kapatacağımız,  tabiatımız itibari ile tescillenmiş durumdadır.

Düşünsenize bilinçaltında bu olgu,  biz erkeklerde nasıl bir etkileşim yapıyor acaba?

Bir yanda soyunu devam ettirme takıntılı egosu ve bir yanda da bunu başarabilmek için bir kadına muhtaç olması ve bunun asla değişmeyecek olması.

Öte yandan her başarılı erkeğin arkasındaki sessiz güçlü kadın realitesi var. Ya da yine fenomen olmuş başka bir başarılı yalnız erkeğin,  geçmişinde yaşadığı ilişkilerden birindeki derin yaralar açan kadından gelen acılar sayesinde elde ettiği başarı hikayesi.

Bir şekilde kadın, varlığı ya da yokluğu ile erkeği yüceltebiliyor. Bu nasıl bir güç ki hiçbir erkek asla sahip olamaz ve buna karşın hala biz erkekler kendimizi kadınlardan güçlü sanarız.

Akıllı erkek, her kadının ne derece güce sahip olduğunu çok iyi bilir ve asla küçümsemez.

Erkekler doğuramazlar ve asla doğuramayacaklar. Kadınlar şu güncel yaşamda çocuk sahibi olmayı bir engel ya da ağır yük gördükçe, sahip oldukları gerçek kozu kullanmaktan uzaklaşıyor ve daha güçsüz duruma düşüyorlar esasında.

Biz erkekler, asla bir kadın gibi böylesi kutsal bir görevi yerine getiremeyecek olmanın verdiği gizli kompleksle, kadınlardan üste görünme egosunun etkisinden kurtulamayacağız ama,  bizi, bizim silahlarımızla alt etmeye çalışan ve asıl sahip olduğu benzersiz kozlarından uzaklaşan kadınlar da ışığı görebilseler de güneşe asla dokunamayacaklardır.

Tıp amansız hastalıklara alternatif tedaviler bulmak üzere hep gelişsin ve yenilensin. Ama umarım asla erkelerin hamile kalıp doğurabilmesini sağlayacak duruma gelemesin.

Çünkü bu, tüm toplumsal yaşam içindeki,  erkek ego rekabetlerinin,  ve aynı zamanda  kadınların sahip olup da farkında olmadıkları gizli krallıklarının çöküşü olur.

Yaşasın kadınların gizli Krallığı. Yaşasın doğuramayan köle Erkekler !