ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2022

Tebelleş

 


Tebelleş oldu başıma. Tebelleş dedim, bela değil, kara bela da değil. Sadece tebelleş oldu başıma, başıma; tam baş ucuma. Soydum elmayı soyar gibi dertlerimi ruhumdan. Ruhum üşüyor, titriyor. Evet evet, üşüyorum gerçekten. Kendini ısıtamayan sobanın ateşi cılız mı cılız. Beni de ısıtamıyor. Kar yok, ama ayaz var. Kar olmadan olan ayazlar kar gelecek dedirtiyor. Ama sadece dedirtiyor. Gelmiyor o kar. Kar topu savaşı sevemem ama kar topuyla oynamayı severim. Kar topu, toplu kar, ya da kardan toplar, bir sürü, sürü sürü toplar, ama kardan. Yoklar ama, ayaza rağmen yoklar.

Sobaya odun da yok fazla. Elmanın kabuğu ne güzel kokar yanan sobanın üstünde. Elma kızıyor bana kabuksuz kaldı. Kabuk yanıyor inceden, kokusu tüm odada. Elma karardı elbisesi yok diye. İçim karardı benim de dışım aynı. Bahar gelecek, gelecek bahar da gelecek, biliyorum. Gelse, kapıyı çalar, açar mıyım ben kapıyı? Açarım, ama kaç kez çalarsa? Bilmem, uyumak istiyorum, kış uykusu ya da baharı bekleme uykusu. Bildiğin uyku, rüyalı, rüyasız, gözlerini kapatarak olanından. Gözü açık uyuyan kimseler de var, var ama görmezler. Gözleri açık uyuyanlar rüya da görmez, burnuna konan kara sineği de görmez. Kara sinekler alınganlardır sivri sineklere göre. Bok sineği ne yapsın. Boka tek konan o mu ki. Konar konar, sivrisi de karası da boka konar. Konar konar. Peki kokan nedir; elma kabuğu yanınca bok gibi kokar. Ev kokar, soba korkar, elma çıplak, kararır, sinekler adalet arar, avukatları ben olurum bu boktan davada.

Aç karnımı doyurmak için, açlıktan ölmemek için, mahalle mahalle gezerim. Geziyorum da ne yapıyorum, para kazanıyorum. Kazanmak, para kazanmak, parayı bulmak mı kazanmak mı? Kazan-kazan, leğen-leğen diye bağırmak. Çamaşır asan kadınlar varsa balkonlarda, sesim daha gür çıkar elbet. Gürses, ama ucuz leğenler, plastik tabureler ama sesim nasıl da gür. Şakıyorum bülbül gibi, lazımlık satan bir bülbül gibi. Ekmek parası, bazen de kahvede okey parası. Çifte okeye gidenleri patlatmayı çok severim ama ben gitmem çifte. Gitsem de varamam. Nefesim yetse, nefsim yetmez.

Kahveci tepeledi beni, tepem olamadı ama kıçımda tekmesinin izi oldu. Mekânı var diye üstün benden, mekânı var diye ben ondan ezik. Ezilmedim ama o ezmeyi seviyor. Seviyor mu yoksa başkacasını bilmiyor mu bilmiyorum. Takılıyorum tekme izi kıçımda, içimde susturulmuş dış sesim. “O da adam mıymış, armudun dibine elma mı düşermiş” diye sesleniyor iç organlarımda yankılanarak. Babası babamın kankasıydı. Aralarında hesap kitap olmazdı. Kahveler içilir, beyazpeynir-domates tostlar cayır cayırdı okey masalarında. Taşlar yağ olmasın diye tost arası yapılırdı. Devre arası gibi tost arası, ama herkes aynı sandalyede. Taşları aynı sandalyede çalmaya devam.

Ben yine iyiyim, babam hamaldı. Hamal olmak, leğen satmak, leğen satan ya da hamal olan. Hamala leğen taşıtan, leğene hamalı koyup taşıyan. Leğenlerden ve hamaldan nefret eden. Ha işte o ben.

Gözünü bahara açan, tam açamasa da kırpan, kırpıp kırpıp sonra bir süre yumulu tutan. Ben yumulu gözlerimle neler görürüm ben. Yumulu gözlerim, kesik dilim, tıkalı burnum, kulaklarım ise kepçe. Kepçe ama çorba kepçesi, en derininden, sapı en ince olanından. Fare tıkırtısını duyar bu kepçeler, duyarım duyarım, duyarlıyım tüm farelere.

Okulda gülmeselerdi kepçelerime, kahveci olurdum belki. Böyle her masaya ısmarlasam kaşarlı tosttan. Beyaz peynirli domatesli değil ama, çift kaşarlı, çiftin çifti de olur. Erisin kaysın kaşarın yarısı arasında. Dostluklar baki kalsın masamızda.

Kahveci yaklaştığımı gördü. Leğenleri çektim kapısının önüne.  Yüzünün lanetli tarafını döndürdü. Belinde sıralı meyve bıçakları. Tekmeler mi yine beni. Yoksa çürük elma muamelesi mi. Çürüğüm varsa da benden değil. Çürük olmak kaderim, suçum değil. Çürüğümü yeme kardeş, kabuğumu da soyma. Kabuksuz ayaz var bana, kararmak da var sonrasında.

Okey oynasak ama kahveci gitse. Babalarımızın anısına uğramasa bana bugün. Çalmam taş falan, oynarım harbisinden. Hem harbisinden hem de keyiflisinden. Ben keyiflenince masa da keyiflenir. Domatesler erir peynirin içinde bir kabuğu kalır. Kabuğu olmayan ne var bilemedim.

Ha köpek leşi ha ben. İkimizi de yoldan toplayan yok. Leşim mi olur cesedim mi? Ölümü yıkayan karar versin. Leş olmak için az kirliyim, ama kimse ölçemez. Var üstümde bir kara leke babamdan gelen, ufak leke esasında ama çıkmaz çamaşır suyuyla bile. Yıkandım yıkandım, yalnızlıkla çitilendim, çay bardağında rakılarla durulandım. Ama temiz pak olamadım. Kokmadım da ama temiz de olamadım.

24 Nisan 2021

Piyano

 


Piyanonun tuşları

gibi,

beyaz ve siyahlarım var.

Az da olsa

var siyahlarım.

Ruhumun benzersiz

melodisinde,

Onların da tonlarına

ihtiyacım var.

Kal orada


Kal orada,

orada mutlu ol.

Olmasan da ol.

Zira ben

ben değilim artık.

Koşulsuz seni seven,

Kaprislerini

sineye çeken,

Sevildiğini hissetmese de

Bir umutla seven,

O cılız ruhlu adam

değilim artık.

Kal orada,

orada aşık ol,

olmasan da ol.

Zira ben sana

tutsak değilim artık.

23 Nisan 2021

İz

 


İz kalmaz demiştin,

Yüreğimi gören kaçıyor.

Yara bere dolu gönlüm.

Akıtacak bir nehir yok içimi.

Hem aksam hem arınsam.

Kabasın diyorlar cevap vermeyince

Oysa saklanıyorum onlardan 

kan revan.

Dünün kararları 

bugünün utancı.

İlmikli bir ip lazım

bedeni taşıyacak.

Ruh debenlense de

içimde kalamayacak.

Zavallı diyecekler arkamdan

Oysa bilseler ben ne korkağım.

Altıma sıçtım yaşamaktan.

Ölmek çocuk oyuncağı.

Kaybedenler

 


Ruh ne doğar ne ölür

Ölen kimdir o zaman

Diriliş beden için ise

Ruh nerde bekler onca zaman.

Kul kula kulluk ederse,

Rabbinin huzurunda ne eder.

Kendini bilemeyen kul,

Kimden kendini öğrenir.

An gelecek geç olacak

Geriye dönüş olmayacak

Parmakla gösterebileceğim

bir suçlu kalmayacak.

Kendim ettim kendim buldum

Ezelden söyleneni duydum

ama dinlemedim,

Ben de

Kaybedenlerden oldum.

15 Mayıs 2010

Yazmak Kusmaktır

Yazmak için çok çaba sarf edenlerden değilim esasında. Sadece mükemmeliyetçiliğim belki uzak tutuyor beni sürekli yazmaktan. Ancak esecek ilham rüzgarı da böyle,  hadi yazayım diyeceğim üç beş kelam.
Açıkçası yazmayı kusmak olarak görenlerdenim ben. İnsan ancak rahatsız olacak derecede fazla yediğinde yada fiziksel olarak bir hastalık durumunda kusmak zorunda kalır.

Yazmayı ruhsal bir kusma olarak ele alacak olursak, insanın gerçek anlamda yazabilmesi için ya gereğinden ya da alışılandan çok yaşamışlığı, yada ruhsal olarak biraz şizofrenlik bir durumu olması gerekmektedir.

Yaşamadığınız hayatları yaşamalısınız ki onları kaleminizle yaşatabilin. Cinsiyet farkı olmaksızın her bedene ve ruha girebilmeniz gerekir hızlıca ve çaprazlamalarla.

Kendi içinizdeki diğer kişiliklerle yüzleşme ve sohbet etme vaktinizdir yazmak. Maskelerinizden kurtulduğunuz tek gerçek anlardır o anlar.

13 Mayıs 2010

Cahil Entelektüeller


Ya bence en acınacak durum bu. Sen onca bilgiyi kitabı yut, ayaklı bir google durumunda gez ama bu bildiklerinin egondan başka hiçbir şeye ve hiçbir kimseye faydası olmasın.

Bilgi güçtür. Üstünlük taslamak, yeni bir ortamda saygınlık kazanmak, ya da boş ruhu dolu kafayla kamufle etmeye çok yardımcı olur bilgi.

Bilmek fiilinin bize katması gereken nedir acaba. Biliyorum, güçlüyüm mü? Biliyorum, karizmatiğim mi? Biliyorum, farklıyım mı? Yoksa biliyorum ama egoma yarıyor, başka bir boka yaradığı yok mu?

Klişe laf; bilgi paylaştıkça büyür. Klişe olduğu için algılanamıyor zaten.
Şöyle diyelim; biliyorsan, paylaşıyorsan, sen büyürsün. Sen büyüdükçe, egon küçülür. Adam profesör olmuş, bilgi burun deliklerinden fışkırıyor ama ego tavanda. Bakmak ile görmek arasındaki fark gibi.
Bilgi büyütmeli adamı. Adamı adam yapmalı. Adam olmayandaki bilgi, teröristin elindeki bomba gibidir. Bu tarz cahil entelektüelleri hemen fark edebilirsiniz toplumda. Konu banyo da tıkanan lavabo borusudur o size marmaray projesinin detaylarını aktarmaya başlar.

Bilgiyi davranışları ile taşıyan adama saygı duyarım ben, arama motoru gibi veri dökenine değil.