Bercesten var mı dediler.
Mısralarıma bakın dedim. Onlar göremediyse zaten olamamıştır berceste.
Pencerede uyuyan kedime alarm kurdum. Pati atıp erteliyor her seferinde. Gezip
gören bilir kargalar neden alçaktan uçar. Çünkü yükseğe çıkınca radara girerler.
İnfaz edenler huzurludur ama seyredenler üzülür. Bir görevini yapar diğeri
egosunu besler. Silahlı çatışma gördüm. Silahlar aralarında anlaştılar çatışma
bitti. Kanallar arası gezerken, spikerler birbirine düğüm oldu. Bu kadar
zıplama dediler. Karlı bir gündü ama atletle sokağa çıkmışım. Izgaraya atıp
çevirdiler beni. Yandım ama ısındım. Köz domatesler yanıma gelince biraz tırstım.
Baklava açarken ince yufka önemlidir. Keller iyi baklava açarlar. Burun açıcı
sprey ile baklava açan da gördüm. Meslekler arası geçiş için bakanlığa müracaat
ettim. Bana bir bakan olmadı. Bakmak ve görmek arası farkı, gözlüklerim nehire
düşünce anladım. Daldım almak için denizatı da miyoptu.
13 Eylül 2020
berceste (6dk.)
monalisa (15dk. Serbest Yazış)
Terkedilmek
istemez kimse ama yaşar bodozlama. Acı soslu bir hayat her zaman lezzetli
gelmez ama yine de sofrada hoş durur. Maymunlar zıplarken avizeden avizeye
şarap olsa da yemekte tadını tam çıkaramazsın. Elinde silah bir yandan zıplayan
maymunlara nişan alırsın bir yanda bilmem kaçıncı kadehte olduğun için ağzınla
elin arasında bardağın yerini bulamazsın. Masada sırıtan suratlar içkiliyken
azap vericidir. Ciddi olun ulan diye nara atarsın. Tırnak çakısı
karga (15dk. Serbest Yazış)
Telefon kulübesi aradım kendime.
Hani köpekler de kendine kulübe arar ya kalacak öyle işte. Havlamak istiyorum
caddelerde. Çete kurarım belki diğer evsizlerle. Bira içenler bana laf atıyor.
Cevap vermem gerekmiyor. Çünkü sarhoş değilim. Ama sessizlik gemisi limandan
kalkalı beş dakika oldu. Yolcular parti yapıyor ama ses yok. Sessiz bir parti
sanki siyasi. Gümrükten kaçak geçtim, gümrüğe ibraz edilecek bir şeyim yok ki.
Zaten bir şeyim yok. Ben hiçim. Hiçlikte güneş doğar mı? Doğmaz ise hiçliği
nasıl görebiliriz. Görmediğim şeyler yoktur dersem, körler için dünya yok olmuş
olmaz mı. Kör olarak org çalıyorum kaldırımda, Ankaralı türküleri çalıyorum
batman yöresinden ama. Halay çekenler ne salak. Gidin ya kardeş. Caddenin karşısında
pastaneyi kesiyorum ben. Alman pastası yerim ama Polonyalı yapacak. Onlar anlar
alman işi nedir. Yakılıp kül olan cesetlerin kokusu olmaz. Mazileri kokar
sadece. Kalan çoraplar ve giysiler. Protez bacağını çıkarıp ateşe gittin mi
hiç. Seke seke. Neden çıkarır o bacağı yanmaya giderken. Ateş değdiği yeri
yakar ama seyredene zevk verir. Ateşler altında çarpışırken kurşunlar melodi
çalar kulağının dibinde. Kafanı kaldır siperden de gör Azrail’in selamını. Ben
komutanlarım istemeden öldüm. Öl dememişlerdi. Emir değildi ama öldüm işte.
Acaba emire itaatsizlik olur mu. Savaşmak istiyorum oysa. Öleyim ama biraz daha
öldürdükten sonra. Öldürdüğüm her adama mezar kazdırsaydılar sanırım bu kadar
çok ceset olmazdı etrafımda. Boğaz kesmek kolay da mezarı kazmak işkence. Ben ölmeden
önce öldürdüklerimin bazılarına kazdırdılar mezar. Kazmayı her vuruşumda pişman
oldum can aldım diye. Çok terlerdim çünkü. Ellerim nasır tutuyordu ve gitar
çalarken zorlanıyordum. Ölülere beste yaptım arkalarından. Ama akordu olmayan
gitarı mezarlığa almıyor bekçi. Bekçiyi de gömdüm. Düdüğünü mezar taşı yaptım.
Son nefesini verirken öttürüyordu hala düdüğü. Can verirken düdüğün sesinin
azalışı ne komiktir. Boğazından boşalan kan düdüğün sesini kesiyordu. Kanlı
düdük nasıl ses çıkarır bilirim ben. O sesi tanırım bin metreden. Mezar taşları
yazılarının üzerine kalemle eklemeler yapıyorum bazen. Gelmeyen yakınlarına
ders olsun diye. Yalnız garipler toprak altında, toprak üstü alın taşlarına
yazılanlara çok üzülürler. Beklerler ki bir yakınları gelsin de o yazıyı
düzeltsin diye. Asıl üzüldükleri boşa yaşadıklarını fark etmeleri o karanlık yalnızlıkta.
Ben onlara değer verdiğimden taşlarına yazıyorum esasında. Kargalar
yazdıklarımım okumak istercesine arkamdan o taşlara konarlar. Bazıları ekmek
kırıntıları toplayıp bırakıyor o taşların önüne. Sanırım ağlayan ölülerin
sesini bitek onlar duyabiliyor. Ölüleri dinleyen kargalar yazabilseydiler eğer,
Nobel alan karga olur muydu sizce. Karga gözünü oyar, eğer onu beslemenin
karşılığını istersen. Karga karşılıksız hizmet edeceksin, zira onlar ölülerin
geçek bekçileridir.
vahşi (15 dk. Serbest Yazış)
Kırlangıç yuvası gördün mü sen hiç. Yuvadan düşmüş yavru gördün
mü? Diyelim gördün, o yavruya yaklaştın almak için o sırada yavru bir kedi atladı
üzerine kuşun ve öldürdü onu. Sevip kucağına alacağın o yavru kediyi yine alabilir
misin kucağına tabiatı gereği o yavru kuşu öldürdü diye. İşte böyle sınavlar
açar hayat sana. Fıtratı gereği sevmeyi öğrenmelisin herkesi. Timsah vahşi
değildir. Sen timsah olmadığın için onu öyle nitelendirirsin. O vahşice hiçbir
şey yapmıyordur. Onun yaşam şekli odur. Hayatta kalma şekli odur. Bence vahşi kelimesi
hiçbir hayvan için kullanılamaz. Düşünün, sizce vahşi bir hayvan var mı? Söyleyeceğiniz
her hayvan için vahşi olmadığına dair açıklamam var. Ama insan kılığında gezen
gerçek hayvan bizler için aynı şey söz konusu değil. İnsan gerçek vahşidir. İnsan
olmaktan utanacağın kadar vahşidir. Diğer tüm vahşi denen hayvanları azat
ettirecek derecede vahşidir insan. Sen de vahşisin. Sen de acımasızsın. Sen
aslında sandığın kadar masum değilsin. Sen de suçlusun. Sonuçta insansın ve sen
de acımasız oldun birilerine karşı. Belki etini parçalamadın ama kalbini
parçaladın, özgüvenini parçaladın, geleceğini parçaladın, hevesini parçaladın, hayallerini
parçaladın birilerinin. İftira attın, yalan söyledin, arkasından konuşup yüzüne
gülümsedin hatta sarıldın bile ona. Sen çok vahşisin. Çok acımasızsın. Onun da
duyguları var. O da çocuktu, pamuk şekeri severdi. Lunaparkta sallanan sandalyelere
binmek için babası ile kuyrukta beklerdi heyecanla. Ama sen onu vahşice
parçaladın. Onun kim olduğunu biliyorsun. Kimi nasıl parçaladığını biliyorsun.
Özür dileme dürtüleri geç, gereksiz ve etkisiz. Kırılan dal kırıldı bir kere.
Sen vahşi dediğin her hayvanla karşılıklı bir teraziye koy artık kendini. Saygı duyacaksın o hayvanların hepsine. Şimdi
insan kılığında gezen gerçek vahşi hayvanlar olarak Mars’a gitmeliyiz. Acilen Mars’a
gitmeliyiz. Bu maviş dünyanın griden tekrar maviye dönüşmesine izin vermeliyiz.
Gerekirse Raptorlara, Trekslere bırakmalıyız bu dünyayı. Çünkü onlar bile
varken bu dünya maviş dünya idi. Bizi ancak kırmızı kum kayalı, susuz buzsuz Mars
paklar. Uzay çöpüyüz biz. Mars kabul etmezse boşlukta öyle süzülmeliyiz
fezanın. Bir kara deliğe denk geliriz belki ve tüm vahşet boyut değiştirir
böylece. Şimdi anlıyorum neden kara delikler var. Ruhen ulaşıyorum kara deliğe.
İnsan olmama dair ne varsa üstümde oraya bırakıp maviş dünyama dönüp Raptor olmak
istiyorum. En büyük ideali, bir gün bir Treks olabilmek olan bir Raptor olmak istiyorum,
o kadar.



