Telefon kulübesi aradım kendime.
Hani köpekler de kendine kulübe arar ya kalacak öyle işte. Havlamak istiyorum
caddelerde. Çete kurarım belki diğer evsizlerle. Bira içenler bana laf atıyor.
Cevap vermem gerekmiyor. Çünkü sarhoş değilim. Ama sessizlik gemisi limandan
kalkalı beş dakika oldu. Yolcular parti yapıyor ama ses yok. Sessiz bir parti
sanki siyasi. Gümrükten kaçak geçtim, gümrüğe ibraz edilecek bir şeyim yok ki.
Zaten bir şeyim yok. Ben hiçim. Hiçlikte güneş doğar mı? Doğmaz ise hiçliği
nasıl görebiliriz. Görmediğim şeyler yoktur dersem, körler için dünya yok olmuş
olmaz mı. Kör olarak org çalıyorum kaldırımda, Ankaralı türküleri çalıyorum
batman yöresinden ama. Halay çekenler ne salak. Gidin ya kardeş. Caddenin karşısında
pastaneyi kesiyorum ben. Alman pastası yerim ama Polonyalı yapacak. Onlar anlar
alman işi nedir. Yakılıp kül olan cesetlerin kokusu olmaz. Mazileri kokar
sadece. Kalan çoraplar ve giysiler. Protez bacağını çıkarıp ateşe gittin mi
hiç. Seke seke. Neden çıkarır o bacağı yanmaya giderken. Ateş değdiği yeri
yakar ama seyredene zevk verir. Ateşler altında çarpışırken kurşunlar melodi
çalar kulağının dibinde. Kafanı kaldır siperden de gör Azrail’in selamını. Ben
komutanlarım istemeden öldüm. Öl dememişlerdi. Emir değildi ama öldüm işte.
Acaba emire itaatsizlik olur mu. Savaşmak istiyorum oysa. Öleyim ama biraz daha
öldürdükten sonra. Öldürdüğüm her adama mezar kazdırsaydılar sanırım bu kadar
çok ceset olmazdı etrafımda. Boğaz kesmek kolay da mezarı kazmak işkence. Ben ölmeden
önce öldürdüklerimin bazılarına kazdırdılar mezar. Kazmayı her vuruşumda pişman
oldum can aldım diye. Çok terlerdim çünkü. Ellerim nasır tutuyordu ve gitar
çalarken zorlanıyordum. Ölülere beste yaptım arkalarından. Ama akordu olmayan
gitarı mezarlığa almıyor bekçi. Bekçiyi de gömdüm. Düdüğünü mezar taşı yaptım.
Son nefesini verirken öttürüyordu hala düdüğü. Can verirken düdüğün sesinin
azalışı ne komiktir. Boğazından boşalan kan düdüğün sesini kesiyordu. Kanlı
düdük nasıl ses çıkarır bilirim ben. O sesi tanırım bin metreden. Mezar taşları
yazılarının üzerine kalemle eklemeler yapıyorum bazen. Gelmeyen yakınlarına
ders olsun diye. Yalnız garipler toprak altında, toprak üstü alın taşlarına
yazılanlara çok üzülürler. Beklerler ki bir yakınları gelsin de o yazıyı
düzeltsin diye. Asıl üzüldükleri boşa yaşadıklarını fark etmeleri o karanlık yalnızlıkta.
Ben onlara değer verdiğimden taşlarına yazıyorum esasında. Kargalar
yazdıklarımım okumak istercesine arkamdan o taşlara konarlar. Bazıları ekmek
kırıntıları toplayıp bırakıyor o taşların önüne. Sanırım ağlayan ölülerin
sesini bitek onlar duyabiliyor. Ölüleri dinleyen kargalar yazabilseydiler eğer,
Nobel alan karga olur muydu sizce. Karga gözünü oyar, eğer onu beslemenin
karşılığını istersen. Karga karşılıksız hizmet edeceksin, zira onlar ölülerin
geçek bekçileridir.