Dudaklarından
dökülen onca kızgın sözlere rağmen gözlerinde yeniden beraber olmamızı
istediğini görüyordum. Ne garip bir cesaret verici histir bu ve gizli bir haz
da var içinde hafif sadistçe. Benden alıp götürdükleri için mi onu deliler gibi
istiyor olamam rağmen anlamaz takılıyorum hala. Kalbim göğsümden çıkmış o şu
kapıdan girdiğinden beri. Ben ise beynim ile onu umursamaz görünmeyi nasıl
başarabiliyorum. O gittikten sonra yine kırık kalbimle baş başa kalacak olan
ben değil miyim ki. Beynimin oynadığı bu yanıltmalar ne kadar yordu şu aşka
susamış ruhumu. Prangalara bağlı olsaydı yüreğim de, ona doğru bu denli yine
fırlamasaydı. Ya fark ederse diye nasıl ödüm kopuyor. Hala ona aşığım diye
adeta korkudan titriyorum. Bilirse sanki bana işkence yapacakmış gibi geliyor
okşamasıyla, tebessümü ile. Zira ben onunla beraber iken, sadece ona
dokunabildiğim günler beslenebildim. Ve ayrılık dedikleri bende bir yalnızlık
orucu oldu aslında.
19 Temmuz 2020
kızgın (6dk.)
esrarengiz (6dk.)
Esrarengiz
bir adam gibi gelmişti herkese daha içeri girer girmez. Ama o kadar samimi bir
gülüşle tek tek herkesi gözlerine bakarak selamladı ki, çok çabuk yıktı tüm
önyargıları. Ama ben bunun bir aldatmaca olduğunu biliyordum ve ona hiç prim
vermeye niyetim yoktu. Sanırım onun gülümsemesine cevap vermeyerek bunu fazla
belli ettim ki, en son bakışları bende kaldı ve barmene dönüp benim içiyor
olduğum içkiyi göstererek aynısından dedi. Barmen bana baktı ve benden onay
istercesine gözlerimizle anlaştık. Adam buna anlam veremez şekilde tebessüm
etti ve başını öne eğerek mırıldandı; “ilkel bir kasabada ne beklersin ki?” Bu
söz barmene tokat gibi çarptı ve tam içkiyi önüne koyuyordu ki üstüne doğru
bilerek döktü ve alaylı tonda şöyle dedi; “ Pardon, ilkellik işte.” Yabancı
ufak yerlerin töre ve adetlerini bilmeden tüm karizmasını sıfırladı. Hem de
karizmasını tavan yapmaya çalışırken. Hep öyle olmaz mı zaten?
o an (6dk.)
O
an onun yerinde olsaydım diye düşündüm. Ne zor bir durum. Yok. Hayır. Ben onun
kadar sabırlı olamazdım sanırım. Bunca ağır hakarete rağmen nasıl bu kadar
dingin olmayı başarabiliyor. Onun dinginliğinden ona ben bile öfkeleniyordum.
Nerdeyse, “versene şunun ağzını payını” diye bir de ben çıkışmaya başlayacaktım
ona. Zira öyle bir teşebbüssüm olsa da beni de kala almazdı sanırım. Bu
karmaşık düşünceler içinde onun yerinden kalktığını gördüm ve sakince adama
yaklaştı. Adeta özür dileyecekmiş gibi bir ifade vardı vücut dilinde. Öfkeli
bağrışan birden sustu ve ne diyecek diye kibirlice bekler oldu. O dingin adam
paltosunun altından çıkardığı palaya benzer bıçağı sakince yandaki bankın üzerine
koydu ve şöyle seslendi; “şimdi seni dövücem. Çünkü kesip de kanın üzerimi
kirletsin istemiyorum.” Dingin adam kollarını sıvarken, kenarda duran palayı
gören kuru kabadayı, kendini gönüllüce dövülmeye bırakmış haldeydi.


