19 Temmuz 2020

esrarengiz (6dk.)


Esrarengiz bir adam gibi gelmişti herkese daha içeri girer girmez. Ama o kadar samimi bir gülüşle tek tek herkesi gözlerine bakarak selamladı ki, çok çabuk yıktı tüm önyargıları. Ama ben bunun bir aldatmaca olduğunu biliyordum ve ona hiç prim vermeye niyetim yoktu. Sanırım onun gülümsemesine cevap vermeyerek bunu fazla belli ettim ki, en son bakışları bende kaldı ve barmene dönüp benim içiyor olduğum içkiyi göstererek aynısından dedi. Barmen bana baktı ve benden onay istercesine gözlerimizle anlaştık. Adam buna anlam veremez şekilde tebessüm etti ve başını öne eğerek mırıldandı; “ilkel bir kasabada ne beklersin ki?” Bu söz barmene tokat gibi çarptı ve tam içkiyi önüne koyuyordu ki üstüne doğru bilerek döktü ve alaylı tonda şöyle dedi; “ Pardon, ilkellik işte.” Yabancı ufak yerlerin töre ve adetlerini bilmeden tüm karizmasını sıfırladı. Hem de karizmasını tavan yapmaya çalışırken. Hep öyle olmaz mı zaten?


o an (6dk.)


O an onun yerinde olsaydım diye düşündüm. Ne zor bir durum. Yok. Hayır. Ben onun kadar sabırlı olamazdım sanırım. Bunca ağır hakarete rağmen nasıl bu kadar dingin olmayı başarabiliyor. Onun dinginliğinden ona ben bile öfkeleniyordum. Nerdeyse, “versene şunun ağzını payını” diye bir de ben çıkışmaya başlayacaktım ona. Zira öyle bir teşebbüssüm olsa da beni de kala almazdı sanırım. Bu karmaşık düşünceler içinde onun yerinden kalktığını gördüm ve sakince adama yaklaştı. Adeta özür dileyecekmiş gibi bir ifade vardı vücut dilinde. Öfkeli bağrışan birden sustu ve ne diyecek diye kibirlice bekler oldu. O dingin adam paltosunun altından çıkardığı palaya benzer bıçağı sakince yandaki bankın üzerine koydu ve şöyle seslendi; “şimdi seni dövücem. Çünkü kesip de kanın üzerimi kirletsin istemiyorum.” Dingin adam kollarını sıvarken, kenarda duran palayı gören kuru kabadayı, kendini gönüllüce dövülmeye bırakmış haldeydi.


namlu (6dk.)


Enseme dayanmış olan namlu, sanki start atışı yapacak yeni başlayacak bir maratona. Ölümüme saniyeler kala nasıl bir saçma bekleyiş ve bir umutla benzetiştir bu. Hiç tanımadığım bir adam dizlerim üzerine beni çöktürmüş, cüzdanımı bile istemeden namluyu enseme dayamış, hadi dua et diyor. Gel de sen et. Aklıma sadece birazdan ilk kez koşacağım maratonun start atışını yapacağı geliyor. Tek başıma koşacağım bir maraton. Yarış olmayan ama mecburen koşulacak bir maraton. Kazandım mı kaybettim mi nasıl öğreneceğimi bilmediğim bir maraton.  Kimler beni seyredecek, kimler beni destekleyecek, kimler bana yuh çekecek koşarken bu mecburi maratonumu. Çek tetiği çek, yüzünü görmediğim sonumun başlangıcı. Sen bunu görev bilmişsin madem kendine biz de koşarız elbet gücümüz el verdiğince. Zaten bu atışı bekledim tüm hayatım boyunca koşayım da adam olayım diye. Ama gelmedi o start işte. Hadi ver start bilinmezliğe. Bir de orada izleyim kendimi, belki takdir ederim kendimi bu sefer.