O ne ateşli danstır ya salsa. Çalkala
çalkala, müthiş. Kendimi en iyi ifade edebildiğim danstır. Valsi pek sevmem. Saray
davetlerinde genelde ağır kostümlerimiz ile vals yapıyoruz tabi. Ama bir
keresinde Kont Alves’in davetinde, orkestraya işaret ettim ve öncesinde
verdiğim yüklü bahşiş sayesinde latin müziği salonu doldurdu. Donup kalmış
misafirler dans pistinin kenarına pireler gibi kaçışıyorlardı. Kim dans edecek
bu müzikte diye birbirlerini sorgulayarak bakıyorlardı. Ortada bir ben kaldım. Cebimdeki
kara maskemi takmış, ellerim başımın üstünde omuzlarıma paralel dalgalanıyordu.
Kalçalarım kontrolsüz kendini arıyordu çalkalanarak, bana bir eş lazım der gibi
dönerek çevremi kalçamla davet ediyordum. İşte o an salonda tek kırmızı elbiseli
kadın, kızıl saçları ile eteğini yukarı çeke çeke gelmeye başladı ritme uyarak.
Pistin ortasında birbirimizi bulduğumuzda çevredekiler çığlık atıyordu çünkü
onlara göre onların önünde sevişiyorduk. Müzik şahlanıyordu, seyredenler
hasetlik ve hayranlık arasında sıkışmıştılar. Sonra boynunda o lezzet
damarlarını gördüm. Onca kişinin içinde ısırdım kana kana içmek için kanını. Hiç
karşı koymadı.