13 Ağustos 2011

Görünmüyorsa Yoktur




Sana zarar verenleri biliyor olmana rağmen, onlardan uzak kalamamanın hatta onlara yakın olmayı daha çok tercih ediyor olmanın açıklaması ne olabilir.

Bu tutumu insanoğlu, hem ruhsal olarak hem de bedensel olarak sergilemeye devam eder. Kendine zaman zaman sözler verse de, gün gelir aynı hataların içerisinde yine bulur kendini.  Hayır diyemiyor olmanın kızgınlığı daha da hatalara doğru iter insanoğlunu.
Kendisine zarar veren şahsiyetlere de ya da sağlıksız yaşamına dur diyemiyor olmak, bilinçaltında fark etmeden kendi özüne karşı bir öfke uyandırır. Çünkü her beden ve ruh, yaradılışında kendini korumak ve muhafaza etmek üzere şartlanmıştır.

Buna ayak uyduramayan iradeden dolayı, zekâ devreye girer ve savunma mekanizmaları oluşturarak, kişiyi işliyor olduğu suçtan dolayı rahatlatır ve mazeretler ya da haklı gerekçelerle kendine karşı duyduğu öfke izole edilir.

Ama izolasyon sadece saklar, ya da meydana çıkmasına engel olur. Maalesef yok etmez o derinleşmekte olan, kendine karşı duyduğunuz öfkeyi.

Sakladığımız şeyleri yok saymaktır esasen en büyük hatamız. Görünmüyorsa yoktur denklemi üzerine kurulmuş bir hayat ne kadar sahtedir düşünsenize. Kimsenin görmediğini bilseniz bile sizin bildiğiniz bir gerçeği ne kadar salkıyabilir siniz ki kendi benliğinizden?

Ne kadar derine iterseniz o kadar büyük bir basınçla taşacaktır zamanı geldiğinde o yanıltmalar. Aynı yıllarca sessiz kalmış bir volkan gibi.

Bunların hepsine rağmen, hatalar ve acılar olmalı tabi ki insanın hayatında. Acıları alış ve kabulleniş şeklimizdir bize şekil veren. Ama hatalarımızı görmezden gelip, acılarımızı yaşamak yerine saklamayı  tercih ettikçe, bir volkan gibi patlayacağımız günden korkmamız gerekir.

Zira o vakit, en yakınımızda olan,  en sevdiklerimiz zarar görecektir o kızgın lavlardan. Bunu hiçbirimiz ve hiçbir sevdiğimiz hak etmiyor öyle değil mi? Görünmüyorsa yoktur. İşte en tehlikeli düşünce şekli.

Hiçbir şeyi  saklamamalıyız ruhumuzun katmanlarında, bizden başka kimse henüz onun var olduğunun  farkında olmasa bile.

10 Ağustos 2011

KADIN




Kadın renktir; bulunduğu yer renklenir. Kadın temizdir, saftır; yaşadığı evi, çocukları temizdir ve sağlıklıdır. Kadın eksiğimizdir; varlığı ile bizi tamamlar. Kadın erkeğin erkek olma amacıdır; varlığı erkeğin hayatına anlam ve sorumluluk katar.
Kadın erkeği bir rüzgâr bilendir. Hangi yönde eserse essin bir yelken gibi doldurur onunla kendi içini ve götürür yine kendi istediği yöne gönül teknesini.

Kadın zariftir, zarafeti erkeği taçlandırır. Taçsız krallara benzer gerçek bir kadını olmayıp çok kadınlı olan erkekler. Daha fazla güç isterler iç huzur için ama aynadaki taçsız görüntüleri yıkar onları, aynalardan korkar gezerler. Tahtları bile değersiz kılar kadın yokluğu ile.

Kadın aslandır pençelerini gerektiğinde tereddütsüz çıkaran. Blöf yapmaz erkek gibi karşısındaki caysın diye. Çıkmış ise pençeleri, görevini yapmadan geri girmez içeri. Kadın affetmez gururu incinmişse.
Kadın, kadın olmayı sevendir. Kadınlığından mutlu onu kullanmasını bilendir kadın. Erkeği rakip gören kadın, erkeği alt edebilirler elbette, ama bu kadınlığından vazgeçmesine neden olur.

Kadın istediğine erkek olmaya tenezzül etmeden, sadece kadınlığı ile sahip olabilendir.

Kadın doğuştur, başlangıçtır. Hayata hayatlar getirendir. Karşılıksız sütüyle yavrusunu besleyendir.

Hayata hayat getirdiğinde, kendi hayatını hiçe sayandır kadın. Yavrusu için hem kederde hem de sevinçte gözyaşı döker kadın. Kadın hayata gülümseme getirirken acı çeken ve ağlayandır.
Kadın hediyesidir Yaratanın erkeğe verdiği. Ona kadını verirken, erkekliğini de vermiştir aslında. Kadının varoşlu erkeği var eder koşulsuzca.

Kadını yok sayan erkekliğini yok sayar. Kadını yok sayan, kadının eteğini kendi giymiş erkektir artık.





04 Ağustos 2011

Solma Ellerde




Onun doğumu ile gelen karanlıktan o suçlu değildi. O doğarken anasız kaldı, ben ise ruhumun eşini kaybettim. Seneler acımı yok etseydi doya doya sarılabilirdim ona. 
Oysa saçları, gözleri o kadar benziyordu ki annesine. Kızım gelinliğini giydiği gün, aşkım kanatlandı geldi sanki bir melek gibi ve kulağıma fısıldadı: '' Ben giyememiştim gelinliği ama kızımız kadar güzel olamazdım zaten. Sarıl ona ve onu sevdiğimi söyle.''
Ben titrerken diğer meleğim geldi beyazlarla, ne kadar güzeldi. İlk kez sarıldığımda ona tüm sevgimle, o şaşkın, ben pişmandım geçen senelere. ''Kızım annen seni çok seviyor'' dedim. Ağlarken gülümsedi ve dedi ki, ’’Bunu ben hep biliyordum baba. Onun canını taşıyorum ve ona hala aşık adamın kızıyım.’’
Onun, canımın bir parçası olması, o kadar güzel ki. Eşimi o doğduğunda kaybettim. Kendimi ise o başkasına giderken buldum. Güle güle gülüm, solma bensiz ellerde.