08 Haziran 2010

Altın Gerçek Güçtür

Ne olacak bu altın fiyatları?

Herkesin aklında aynı soru bu aralar. Geleceği okumaya çalışan ekonomistler; bir çok haklı gerekçeler ama ne olacağına istinaden değil tabi. Olduktan sonrasına, neden sonuç ilişkisi açıklamaları yapılabiliyor ancak.

Söz konusu altın ise, geleceğe değil tarihe bakmak lazım.

Altın'ın tüm sabıka kayıtlarını incelemek lazım. Nice medeniyetlerin varoluş nedeni ve aynı zamanda da nice medeniyetlerin yok olma nedenidir Altın.

Eğer Altın çok kıymetleniyorsa, çok arzu ediliyor ya da tercih ediliyor demektir. Ama tüketici tarafından değil, malum düzen kurucuları tarafından. 

Bu da bize bugünün şartlarına göre ''Yeni  Medeniyetin'' geldiğinin işaretidir ve tabi ki ''Eski Medeniyetin'' de yok olmaya gittiğinin.

Bayraklar ve milletler diye bakmamalı bu söylediklerime. Medeniyet gayet doğru dolduruyor vermek istediğim manayı.

İklimler değişti, iletişim değişti, alışveriş değişti, ilişkiler değişti, çocuklar değişti, sınırlar değişti. ''Yeni  Medeniyet'' var etmeye çalışıyor kendini son on yıldır. Hem de ''Eski Medeniyeti'' tüketip ezerek.

Küreselleşme, kapitalizim gibi terimlere gerek yok. Yüzleşelim gelen ''Yeni Medeniyet'' ile. Yeni medeniyet aç ve doyumsuz. Gücü seviyor ve gerçek güç de Altın'dır diyor.

Eski medeniyetin gücü Silah idi. Sadece ilkel toplumlara karşı kullanılabilen bir güç. Yeni medeniyet güç Para'dır diyor, Para da Altın'dır diyor.

Altın daha da yükselecek. Ne zaman ki ''Eski Medeniyeti'' tamamen ortadan kaldıracak o zaman sakinleşecek Bay Altın.

Zaman malum düzen kurucular tarafından, tüm memleketlerdeki altınları (yastık altı veya üstü )vakumlama zamanıdır.

Gerçek şu ki, yeni neye sahip oluyorsan ol, elindeki Altın gitmişse yok olan ''Eski Medeniyetin'' bir üyesisin. Ve sesizce yeni efendini ve onun kurallarını bekleyeceksin.

Yazık. Çok yazık.

06 Haziran 2010

Kaybetmek Kazanmaktır



Esasında kendini çok kasmamak lazım eğer kaybediyorsan. Kaybetmek gereklidir bazen.
Senin kaybın başkasına ödül ya da nimet oluyordur aynı anda. Başkalarının da nasiplenmesine fırsat vermek büyüklüktür ve karşılığı sonradan mutlaka gelir.
Bırakmak istemezsin elindekini, mücadele edersin her ne kadar elindekinin kayıp gittiğini görsen bile.
Oysa bırak eksilsin bir şeyler sahip olduklarından ve bekle bunu kabul ediyor olmanın hafifliğini ve ödüllerini.
Ancak şansa kazanmış olduğuna inanmayanların yapabileceği bir şeydir bu. Çünkü o,  yeniden sahip olabilme konusunda endişe duymamaktadır zira nasıl tekrar kazanabileceğini biliyordur.
Ama kişi kısmetli olduğu için sahip ise bir şeye, ya onu kaybederse diye yanar tutuşur. Buda onun sınavıdır ve onun için kısmet ismi altında ona sunulmuştur zaten.
Kaybetmekten korkmayanlar kazanmaktadır daha çok. Kimisi blöf zanneder çok yanılır. Kurşunun üzerine giden ölümsüz adam gibidir kendini bilenler. Öldürülse de dirileceğini bilir ve onu öldüren kendini öldürür acizliği ile. O sadece seyreder acıyarak kendisine bunu yapmak cüretinde bulunmuş cahil katili. Ancak cehalet zaten bu tarz cesaretin kaynağı olabilir.
Alev alev parlamak ve göz almak çok etkileyicidir izleyenler için ama küllerinden yeniden alevlenenlerin yarattığı etki daha muazzam ve kalıcı olur. Dolayısıyla yanmaktan hatta kül olmaktan asla korkmam. Zira küllerimden kendimi yeniden var etmek,  bir ömürde bir kaç hayat yaşayabilme imkanını getirir bana.


Sıfır Ego Yoktur

Oldum olası sevmem ''güzel bir sabah idi'' diye başlayan cümleleri ve paragrafları. Pek samimi gelmez bana. Gecenin karanlığından güneşe kavuşan her gün ve sabah güzeldir görebilene.


Buna benzer bir durumda ''çok dürüst bir adamdı'' cümlesinde var. Adam dürüst hem de çok dürüst. Birisi bana dürüstlüğün azı nasıl oluyor açıklayabilir mi acaba? 

Bir adam ya dürüsttür ya da değil. Azı çoğu olmaz. Bunun gibi birçok anlam karmaşalarıyla iç içe yaşıyoruz. Yaşamak zorundayız.

Herkesin su gibi berrak ve duru olduğunu, bir filozof edasıyla yaşama baktığını düşünsenize. Ve ya bir ormanda her canlının aslan, ya da her canlının bir antilop olduğunu düşünsenize. Sanırım hiç belgesel film çekilmez idi.

Hepimiz aynı kişiye usanmadan, ya da farkında olmadan, ya da istemeden hep yalan söyleriz. Birçok kişiden, onlara yalan söylemekten çekinmemize rağmen, o kişiden hiçbirimiz çekinmeyiz. O kişi kendimiz iz, maalesef. Bize en çok zarar veren yine biziz.


Dünyanın dönmesini sağlayan kuvvettin kaynağını açıklamak hala çok zor ama insanlığın teknoloji ve bilimsel olarak gelişirken, insani olarak ilkelleşiyor olmasının kaynağını ‘Ego’ olarak tanımlayabiliriz sanırım.

Peki ideal yaşam ortamı, hiçbir insanın egosunun kontrolünde olmadığı bir toplum mudur?


Zihnimde bile canlandıramıyorum; egosuz bir toplum?

Böyle bir toplum ki tüm dünya genelinde olsa, sanırım yaşantımızdan direk eksilecek ve yaşam standartlarımızı direk değiştirecek başlıca kavramlar, sanat ve bilim olacaktır.


Daha birçok kavramın eksileceği kurgusunu artık siz oluşturabilirsiniz. Ama sadece sanat ve bilim yokluğu var sayıldığında esasında egonun gerekliliğini algılamış oluyoruz.

Büyük fetihlerin, büyük buluşların, büyük bestelerin ve büyük edebi eserlerin kaynağı egodur.


Kendi egosunu, kendi kölesi yapıp yok etmiş, büyük filozoflardan Mevlana’nın, Mesnevi’sinde bile gizli bir ego vardır.

Yaratana yaratılmışın aşkını sunuşunda bile kısmen ego vardır. Zira o aşkı sunuşun ucunda, Yaratılan tarafından daha çok sevilebilmek arzusu vardır.

Sevmek bile karşıdan sevilmek beklentisini getiren bir egodur. Varın siz düşünün, sıfır ego ile yaşayan biri var olabilir mi?