15 Mayıs 2010

Yazmak Kusmaktır

Yazmak için çok çaba sarf edenlerden değilim esasında. Sadece mükemmeliyetçiliğim belki uzak tutuyor beni sürekli yazmaktan. Ancak esecek ilham rüzgarı da böyle,  hadi yazayım diyeceğim üç beş kelam.
Açıkçası yazmayı kusmak olarak görenlerdenim ben. İnsan ancak rahatsız olacak derecede fazla yediğinde yada fiziksel olarak bir hastalık durumunda kusmak zorunda kalır.

Yazmayı ruhsal bir kusma olarak ele alacak olursak, insanın gerçek anlamda yazabilmesi için ya gereğinden ya da alışılandan çok yaşamışlığı, yada ruhsal olarak biraz şizofrenlik bir durumu olması gerekmektedir.

Yaşamadığınız hayatları yaşamalısınız ki onları kaleminizle yaşatabilin. Cinsiyet farkı olmaksızın her bedene ve ruha girebilmeniz gerekir hızlıca ve çaprazlamalarla.

Kendi içinizdeki diğer kişiliklerle yüzleşme ve sohbet etme vaktinizdir yazmak. Maskelerinizden kurtulduğunuz tek gerçek anlardır o anlar.

Liderlik Nedir?

Mesela; ''Liderlik üzerine söylenmişlerin hepsini siliyorum. Kimse kusura bakmasın. Tüm yorumlarınız silindi. Tüm öngörüleriniz silindi. Tüm lider tanılarınız silindi.

Ben söyleyeceğim lider nedir ve herkes bundan sonra bu dediklerimi liderlik tanısı olarak kabul edecek. Kimse ısrar etmesin lütfen. Kimse de zekamla zekasını yarıştırma cürretinde sakın bulunmasın. Kimseyi herkesin önünde küçük düşürmek istemem.

İtaat etmeniz daha huzur verici olacaktır sizin için. Benim koyduğum tanı hepinizi ikna etmeyebilir ama hepinizden de üstün kavrama yetisi bekleyemem zaten. Kavrayamayanlar çoğunluğa uymalıdırlar genel huzur için.
Ama dikkat çekmek adına muhalefet yapabilirler tabii. Fakat zaaflarını ortaya çıkarıp mahcup duruma düşürebilirim o kişiyi. Bilsin ki neye cürret ediyor, dindirsin ego yüklü dürtülerini.

Korkularınızı keşif etmek ve onları bildiğimi hissettirmek itaat etmenizi sağlayacak yargılarıma ve kararlarıma.

Şimdi söylemek gerekirse liderlik nedir, söyledim ya derim bu yazdıklarımla.'' diye bir tanımlama, güçlü kolorik bir kişilikten gelebilirdi.


 

14 Mayıs 2010

Her Kimseniz?

Zevk ve korku. Bu iki duygudur tüm kararlarımızın tetikçisi. Bilinçli yada refleks kararlar. Hepsi sadece bu iki duygudan birisinin tepkimesidir.

Yani bir eylemde bulunuyor iseniz, o eylemin sonucunda ya zevk alacaksınızdır yada bir korkunuzdan kendinizce uzaklaşacak yada kurtulacaksınızdır.
Dolayısıyla çevremde bir insanın,  şahsıma yada tanıdığım herhangi birine, anlam veremediğim bir davranışı olursa, altında zevk mi var,  korku mu var analiz etmeye çalışırım. İstemediğim bir davranışı eğer korkularından dolayı sergiliyor ise, ona şans tanır,  onu anlamaya çaba sarfedebilirim.

Bazen arkadaşlarım o sana nasıl davranmıştı, sen nasıl hala anlayış gösterebiliyorsun derler. Onlar onun korkularını görmez. Korkan bir insani cezalandırmak hoş olmaz.

Ama yaptığı davranışın altında zevk var ise ve bundan zarar görenler var ise, o zaman ''katli vacip'' tir, yani onu hayatınızın dışında bırakabilirsiniz. Şeffaf gördüğü duvar bir anda beton olur.
İlginç olan ne biliyormusunuz? İlkel toplumlarda insanlar insanlara zevk için kötülük yapıyor yada onları zevk için ezebiliyorlardı.

Ama günümüzde insanları ezen şahsiyetlerin çoğunluğu bunu korkularından dolayı yapıyorlar. Şimdi insanlığın sadist dürtülerden kurtulduğuna mı sevinelim yoksa korkak özgüvensiz bir sürü yaşatısına sürüklendiğine mi üzülelim?

Bu konu göründüğünden daha derin olduğu için ileride de daha detaylı paylaşacağım. Lütfen korkularımızla yüzleşelim, zira aramızda korkuları olmayan yok, her kimseniz?