Deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2010

Her Kimseniz?

Zevk ve korku. Bu iki duygudur tüm kararlarımızın tetikçisi. Bilinçli yada refleks kararlar. Hepsi sadece bu iki duygudan birisinin tepkimesidir.

Yani bir eylemde bulunuyor iseniz, o eylemin sonucunda ya zevk alacaksınızdır yada bir korkunuzdan kendinizce uzaklaşacak yada kurtulacaksınızdır.
Dolayısıyla çevremde bir insanın,  şahsıma yada tanıdığım herhangi birine, anlam veremediğim bir davranışı olursa, altında zevk mi var,  korku mu var analiz etmeye çalışırım. İstemediğim bir davranışı eğer korkularından dolayı sergiliyor ise, ona şans tanır,  onu anlamaya çaba sarfedebilirim.

Bazen arkadaşlarım o sana nasıl davranmıştı, sen nasıl hala anlayış gösterebiliyorsun derler. Onlar onun korkularını görmez. Korkan bir insani cezalandırmak hoş olmaz.

Ama yaptığı davranışın altında zevk var ise ve bundan zarar görenler var ise, o zaman ''katli vacip'' tir, yani onu hayatınızın dışında bırakabilirsiniz. Şeffaf gördüğü duvar bir anda beton olur.
İlginç olan ne biliyormusunuz? İlkel toplumlarda insanlar insanlara zevk için kötülük yapıyor yada onları zevk için ezebiliyorlardı.

Ama günümüzde insanları ezen şahsiyetlerin çoğunluğu bunu korkularından dolayı yapıyorlar. Şimdi insanlığın sadist dürtülerden kurtulduğuna mı sevinelim yoksa korkak özgüvensiz bir sürü yaşatısına sürüklendiğine mi üzülelim?

Bu konu göründüğünden daha derin olduğu için ileride de daha detaylı paylaşacağım. Lütfen korkularımızla yüzleşelim, zira aramızda korkuları olmayan yok, her kimseniz?

 

13 Mayıs 2010

Cahil Entelektüeller


Ya bence en acınacak durum bu. Sen onca bilgiyi kitabı yut, ayaklı bir google durumunda gez ama bu bildiklerinin egondan başka hiçbir şeye ve hiçbir kimseye faydası olmasın.

Bilgi güçtür. Üstünlük taslamak, yeni bir ortamda saygınlık kazanmak, ya da boş ruhu dolu kafayla kamufle etmeye çok yardımcı olur bilgi.

Bilmek fiilinin bize katması gereken nedir acaba. Biliyorum, güçlüyüm mü? Biliyorum, karizmatiğim mi? Biliyorum, farklıyım mı? Yoksa biliyorum ama egoma yarıyor, başka bir boka yaradığı yok mu?

Klişe laf; bilgi paylaştıkça büyür. Klişe olduğu için algılanamıyor zaten.
Şöyle diyelim; biliyorsan, paylaşıyorsan, sen büyürsün. Sen büyüdükçe, egon küçülür. Adam profesör olmuş, bilgi burun deliklerinden fışkırıyor ama ego tavanda. Bakmak ile görmek arasındaki fark gibi.
Bilgi büyütmeli adamı. Adamı adam yapmalı. Adam olmayandaki bilgi, teröristin elindeki bomba gibidir. Bu tarz cahil entelektüelleri hemen fark edebilirsiniz toplumda. Konu banyo da tıkanan lavabo borusudur o size marmaray projesinin detaylarını aktarmaya başlar.

Bilgiyi davranışları ile taşıyan adama saygı duyarım ben, arama motoru gibi veri dökenine değil.

11 Mayıs 2010

Sanatçı Postacıdır



Nedense yalnızken üretkendir tüm takıntılı sanatçılar. Takıntısız olanı da pek yoktur aslında. Neden takıntılıdır tüm bu sanatçılar? Sanat mı takıntıdan çıkar, takıntı mı sanattan geyiği başlatmak lazım burada ama ucuz olur.

Ben de takıntılı bir insanım. Nedir takıntım biliyor musunuz? Takıntısı olan insanlara takıntı oluyorum ve bu zaafım maalesef benim onlardan farklı olabilmeme engel oluyor.

Her neyse, neden yalnızken bu üretkenlik? Neden kalabalıklar engel yaratıcılığa? Yaratıcılık kelimesini silmiştim yerine üretkenlik kelimesini kullanacaktım ama bu konuyu da vurgulayayım diye silmedim. Çünkü; yaratılmışlar ancak üretir, kendi yaratılmış olan asla yaratamaz.

Yalnız kalamaz insan. Yalnızım dediği an kendisi ile beraberdir. Kendisi ile sohbet eder, dinler ya da bir yolculuğa çıkar. Kalabalıkları gördü mü, geri kaçar o kendiniz. Kendini göstermek istemez. Çünkü aslı gösterdiğiniz gibi değildir o ve siz onun gerçek halini göstermemekte direnirsiniz.

Çelişki, çelişki. Bir insan ki onda hiç çelişki yok, bilin ki insanlık mertebesini aşmıştır, ya da o henüz insan olmuştur, biz kendimize yeni bir sınıf arayalım.

Herkes sevdiğinle baş başa iken sohbet etmeyi ve zaman geçirmeyi tercih eder. Üçüncü bir kişinin katıldığı ortamlarda hava hemen değişir bütün o aşka rağmen.

Üreten insanların da yalnız kalmaları istemesi, esasında kendilerini ve tüm kâinatı yaratan sevgiliyle geçirilecek o özel vakitlerdir. Farkında ya da değil iletmek üzere alır notalarla ya da kelimelerle şekillendirilmiş mesajları ve sunar sanatçı ismi altında tüm insanlara. Sanatçı bir postacıdır eğer farkında ise. Ama çok değerli ve özel şeyler taşıyan ve dağıtan bir postacı.

Çok insan vardır ki böyle bir postacı olmaya doğal olarak çok özenmektedir. Kendini kurcalar ve kazar mütemadiyen bir şeyler üretebilmek için. Oysa üretmeye değil evreni dinlemeye fokuslanmalı bunu arzu edenler. Gönlüne fısıldananları asla irdelemeden dökmelidir ortaya. Öyle ki kendi de şaşacaktır ve döktüklerinin hiç birini kendine ait göremeyecektir bunu daha sık yaşadıkça.

Postacı olmak çok özel bir görevdir Yaradan'ın bazı kullarına verdiği. Görevdir kesinlikle hediye değildir. Yükünün önemini ve sorumluluğunu bilerek, kibirden uzak taşınmalıdır bu tarz yükler. Öyle ki bu görevi icra etmekten men edilmeyesiniz. O kayıp ne büyük bir kayıptır, nasıl acı verir.


10 Mayıs 2010

Her Sezar'ın Bir Brütüs'ü vardır!



Eğer Sezar'san, bilirsin ki; sen asla kimseye güvenemezsin.

Ama asla da kimseye güvenmiyor görüntüsü ile beraber liderlik de yapamazsın.

İşte bu çelişkinin doğurduğu oyunculuğu, en yerinde yapabilendir Sezar.

Yine de çocukluğunu hatırladığında bu Sezar, en azından bir kişi diler yanında tüm maskelerini çıkartıp, onunla rahat konuşabileceği. İşte bu özlem ve zaaf,  Sezar'a getirir kendi Brütüs'ünü.

Son nefesini verirken öldüğüne üzülmez. Hançerlerin sahipleri arasında o olmasın diye duacı gözlerle bakarken, işte bedenini değil, ruhunu öldüren o son hançer gelir Brütüs'ten.

Eğer sen de bir Sezar'san bil ki; sonun gizli yada açık, Brütüs'ten olacaktır.

Kim senin Brütüs'ün? Onu kim olduğunu biliyorsun.

Ondan kork, ona hissettirme. Ona güvenme ama ona sakın hissettirme.

Belki daha uzun sürer Sezar'lığın böylece.