29 Nisan 2012

ErteleME


Ertelemek. Ruhun kaçınılmaz hastalığı. Ertelemek. Biliyor olmanın bir lütuf değil de artık sana bir yük oluyor hale geldiği vakitlerde başlar ertelemeler.

İrili ve ufaklı binlerce ertelemelere sahibiz hepimiz. Yapman gerektiğini ve zaruretini biliyorsun ama telafi etmek için daha ne kadar zamanın olduğunu bilmeden rahatça erteliyorsun. Hatta bunu çok fazla irdeleme ihtiyacı bile hissetmeden. Bu ne cüretkârlıktır? Bu ne vurdumduymazlıktır.

Ey ertelediği için bin pişman ölüler! Bir kalkın de ses verin biz acizlere. Zira anlamayız biz faniler kürek kürek toprak üstümüze atılmadan.

En büyük kayıp aslında en rahat ertelediğimiz. Ruh çelişik iken kan nasıl düzgün akar damarlarda, kalp nasıl vurabilir aynı ritimde yorulmadan ve beyin nasıl aşabilir bedenin aşamadığı mesafeleri? Ruh çelişik iken, biz nerede arıyoruz huzuru?

Ben bilmez iken cahil idim. Öğrenir iken cesur idim ki erteledim. Ama bilir iken acizim ki erteliyorum.

Sizin hangi ertelemeniz damarlarınızdaki kana komut veriyor. Hangi ertelemeniz, beyninize bir kamçı gibi vurur iken hala gülümsemeye devam edebiliyorsunuz? Hangi ertelemenizin asla dönüşü olmayacak? 

Ey ölüler, hayatta olanlardan daha çok fayda vardır esasında sizlerden bizlere. Bir dillenseniz, tüm âlimler dilini yutar. Sizi duyabilenler asla erteleme cesareti bulamaz kendinde. Bu tüm yaratılışına aykırıdır.

Ey ölüler, bir ses verin ki ertelemeler bitsin bu fani dünyada. Zira sizleri duyan erteleyemez, alim ise de, cahil ise de.