14 Eylül 2011

Su gibi aziz olun...


Bir fikir ile başlıyor tüm yenilikler. Fikir sahibi olmak için ilim sahibi olmak gerekir yine de. İlme sahip olmadan fikir üretenler, genelde duyduğu ya da gördüğüne bir kulp ekleyerek buluş yaptığını sananlardır.

Gerçekten orijinal bir fikir yakalamak için kesinlikle o konuda belli bir ilme sahip olmak gerekir. Bazı kişiler var ki sadece çok para kazanma hayali ile bilgili olmadıkları mevzularda, yapılmışlara şapka ve kulplar takarak kendince yeni icatlarda bulunmuşçasına heyecana kapılırlar.
Ama sonu hep hüsrandır bu tarz sevdaların. Önce hangi mevzuda donanım ve bilgin var ona bakacaksın. Sonra o mevzuda yeterince son gelişmeleri takip ediyor musun, kendini yeterince yenilemiş misin onu sorgulayacaksın.

Bildiğinden kendin tatmin olduğun gün kendini fikir üretmeye yetkin kabul edeceksin. Doğru zamanda kendine bu yetkiyi vermişsen zaten, üretim kendi kendine başlar beyninin katmanlarında.

Herkesin ruhunun ve zekâsının birbirine paralelliği vardır. Ruhun yapısı zekânın gelişimini, zekânın gelişimi de ruhun mertebesinin yükselmesini sağlar. Bu karşılıklı yüceltme üretkenliğin verimliğini sağlar.

Ruhun gelişimini dikkate almadan sadece akıl ve zekâ gücüne dayanarak üretmeye niyetlenenler, tadı ve rengi olmayan meyveler veren ağaçlar gibidirler.

Ruh güçlenmek ve yükselmek için öncelikle inanca ihtiyaç duyar. Kişi kendi ruhunu yüceltebilmek için öncelikle kendine ve özüne vakıf olmalı ve ruhunun özünün ona neler katabileceğine dair şüpheleri olmamalıdır.

Özünden şüphe duyan bir ruh, bulunduğu bedendeki zekâ ile karşıt duruma düşer ve üretken enerjisini giderek yitirir.

Sonuçta, bedende ya da ruhunuzda, çelişkili yargılar ya da tezat davranışlar olmamalıdır özgün üretebilmek için. Ne olduğunuzu bilmeden, nasıl olacağınızı bilmediğiniz şeyleri arzulamayın. Gülünç olursunuz.

Kendi ruhsal kimyanızı çözüp, size has elementlerinizin birleşimini veren kendi özünüzün formülünü nitelendirebildiğiniz gün, çevrenizdeki diğer ruhsal elementleri ayırt etmeye ve kendi kimyanıza uyacak ve farklılık katacak olanları seçerek eklemeye başlarsınız.

Önce özünde var olanı istersin sadece onu bildiğin için ve kendini pekiştirmek adına. Bu ruhsal kimyanda bulunan bir hidrojen atomuna bir hidrojen atomu daha eklemeye benzer. İki hidrojen atomun vardır artık.

İlmin artıp, algılaman kuvvetlendikçe fark edersin sadece hidrojenden ibaret değildir atomlar. Sonra oksijenin başkalığını fark edersin. Hidrojen yanıcı, oksijen ise yakıcıdır. Ama ruhsal formülünde birleştirdiğinde yanıcı artık yanıcı değil, yakıcı artık yakıcı değil. Artık yanıyor olanı söndüren, tohuma da hayat veren su olmuşsundur.

Dolayısıyla, sizi yakar diye uzak durduğunuz, sizi su gibi aziz yapacak olabilir. Ama en ilginç olan ne biliyor musunuz? İki hidrojen bir oksijen (H2O) iken su gibi aziz olmuşsunuzdur ama bir oksijenim daha olsun dediğiniz vakitte de artık hayat veren su değil, öldüren, zehirli,  okside edici hidrojen peroksit’ e(H2O2) dönüşürsünüz.

Sizi su gibi aziz yapan, sizi öldürücü bir zehir de yapabilmektedir. Bu da yaratılmış olan insanoğlunun acizliğinin başka bir ispatıdır yine. Su olun, su gibi aziz olun. Ama suya dönüşmüş olduğunuzdan emin olun ki hayat verecek iken katil olmayın.

04 Eylül 2011

Güzellik hediye mi yoksa ceza mı?


Yıllar içinde her zaman değişime uğramıştır güzellik standartları. Ama güzelliğin etkileri olumlu ya da olumsuz tarih boyunca hiç değişmemiştir. Güzellik görecelidir derler ama etkileri genelde pek de öyle değildir.

Güzellik, zeka, bilgi ve yetenek ile birleştiğinde tarihini akışını değiştirebilecek, Hürrem’leri ya da Josephine’leri bir abide gibi karşımıza diker. Onlar gibiler için güzellik, sadece bir giriş biletidir, sonrasında zekâ devreye girer ve dünyayı kuzey kutbundan delip güney kutbundan çıkacak güce bile sahip olabilirler.

Bir de güzelliğinin altında ezilip kalanlar vardır ki bunlar giriş biletini elde etseler de içeri girdikten sonra ortamda sırıtmaya başlarlar.Markalar imdatlarına yetişir ve kişisel eksikliklerini, marka takılar, çantalar, giysiler ya da parfümlerle tamamlamaya çabalarlar.

Güzelliği ile kapıları rahat açabilme lüksü, bireysel gelişim ve kültürel birikimde bu şahısları geriye atar. Başkalarının müspet başarı ya da kademeli sınavlar sonucu geleceği noktalara, görüntüsü sayesinde daha kolayca gelebildiği için ek bir kültürel donanıma ihtiyaç duymaz güzeller.

Güzellik farkında olmadıkları bir korku olmaya başlar yıllar geçtikçe. Onu kaybetmek varlıklarını kaybetmek gibidir ve var olmaya devam edebilmek için onu yaşatmaya çabalarlar. Yaşlandıkları günlerde gençlik resimleri nostalji etkisi yaratmaz güzeller için. Onlar acı çekerler servetlerini kaybetmiş gibi.

Gençliklerinde de gerçek aşkı nadir bulabilirler. Çok beğenildikleri ve ilgi gördükleri için gerçek seveni algılamada yanılırlar çoğu zaman. Ruhuna eş olanı değil güzelliğine değeri verebilecek olanı tercih ederler.

Güzeller yalnız insanlardır her ne kadar her ortamda görünseler de. Onlara bakanların, onlara lütuf olarak verildiğini düşündüğü güzellikleri, kendi iç dünyalarında bir cezaya dönüşür fark etseler de, etmeseler de.